hep merak ediyorum amk hiç aklımdan çıkmıyor. leş gibi sigara kokuyor puşt nasıl yatılır altına..
karşıma konuştum ama. ergenliğe girmeden anlatmak lazım böyle şeyleri..
bak dedim götünü siktirme kimseye, amdan ver vereceksen insan gibi.
bacak kıllarının tıraşını falan ihmal etme. her zaman sexy ol dedim.
sakso olayını şimdiden öğren dedim. şaşırdı biraz şok oldu açıkçası
gitmiş anneme söylemiş. babam geldi gitarı kafama geçirdi. bayılmışım..
şimdi çıkmıyorum odadan.
geçen kızı tuttum kolundan çektim karşıma konuştum. dedim niye gidip
yetiştiriyorsun konuştuklarımızı? abi ne biçim laflar onlar olur mu öyle
şeyler ne ayıp söylüyorsun diyo. kes dedim, elbet sen de vereceksin..
yaşın geliyor. ben senin mutluluğun için uğraşıyorum dedim. bu ağlamaya
başladı bağırarak. babam duymuş aşağıdan amk ekmek bıçağını almış
geliyor oç nerden anladıysa. kapıyı kitledim giremedi annem yalvar yakar
ikna etti de sakinleşti.
neyse akşam oldu. baktım aşağıdan garip garip sesler geliyor.. ulaa
dedim akşam saat 9 bu saatte sikişe mi başladılar? sessizce bir iniyim
dedim bir baktım salonun ışığı yanıyor amk, sesler de ordan geliyor.
kapıya yaklaştım sessizce dinleyim derken birden babam açtı kapıyı amk
terli de değildi. napıyorsun burda lan gavat? diyor. benim de boşluğuma
denk geldi sikişiyorsunuz sandım dedim. yumruğu bir geçirdi oç burnum
yarım saat kanadı.
1 saat sonra geldi yanıma. tuttu ensemden oğlum bak adam ol artık, sen
ne biçim insansın? bir etrafına bak bir gariplik yok mu sende? diyor.
dedim baba ne alakası var. bu da hayatın gerçeği değil mi. gavat mısın
oğlum sen? diyor. psikolojik destek almamı istiyorlarmış yine. en son 5
sene önce gidip bırakmıştım. oç psikiyatr çıplak fotoğrafımı mutfağa
astığımı duyunca cinsel sapkınlıkların var demişti. kocan seni iyi
sikememiş deyip vurup kapıyı çıkmıştım. gerçi o olaydan sonra da 1 araba
dayak yemiştim babamdan ama olsun verdiğim ayara değmişti. bir daha
sikseler gitmem. gerçi sikseler giderim..
neyse bu olaylar üzerine 2 gün odadan çıkmadım. eti cin ve topkek
tüketerek yaşadım. soran da olmadı oğlum aç mısın susuz musun? diye.
annem bir kere geldi oğlum karnının durumu nasıl? diye. cappy içiyorum
anne kapat kapıyı dedim. lafı gediğine oturttum oh olsun.. zulam bitince
babama durumu bildirmek için aşağı kata indim. dedim baba eti cinlerim
bitmiş. alırız amk alırız sesin çıkmasın yeter ki diyor.. çok fena
ağlamaklı oldum. üvey evlat muamelesi görmekten bıktım artık dedim. adam
ol o zaman diyor oç.. annemin 2004 kemer tatilindeki bikinili
fotoğraflarını apartmanın girişine yeniden yapıştırıyım da görsün amcık.
gerçi önceki yaptığımda kolumu kırmıştı ama olsun en azından o zaman
ilgilenen oluyordu. hemşireler falan bu kez etekli olur belki.
şimdilik o planı sonraya bıraktım. neyse anlatmaya devam ediyim.. şükran
teyze geldi kızıyla geçen öğlen oturmasına. sesleri duydum aşağıdan.
kızı benim yaşlarımda ben 7 ye giderken 2. sınıftaydı yanlış
hatırlamıyorsam. ben de ortalığı kolaçan ediyim biraz da dolaptan
mandalina çalıyım diye indim aşağıya. babam ayısı da çarşıda.. neyse
doldurdum zulayı geçerken sesimi duymuşlar. annem seslendi girdim odaya.
bir merhaba desene şükran teyzengile diyor. şükran teyze nasılsın?
dedi. şükran teyze camları silerken dikkat edin eteğiniz sıyrılıyor
dedim. kadın nedense çok bozuldu.. kızı da mal mal bakıyor. annem defol
diye bağırdı. zaten bu olaydan sonra tamamen karar verdim fotoğraf
planını hayata geçirmeye.
o sırada kız kardeşim de okula hazırlanıyor. 5 e gidiyor kardeşim büyüdü
artık, gelişiyor uzuvları.. ama nedense göğüsleri hala büyümedi. gittim
dedim merve dedim senin göğüslerin çok küçük. abi git benle uğraşma
diyor.. bir etek giymiş nerdeyse ayakkabasına kadar. kızım çek biraz şu
eteği bu ne hal? başıma bela mı olacan? dedim. abi sen nasıl bir
insansın utanıyorum senden diyor. herkes deli diyormuş arkamdan.. bak
dedim verdiğim öğütlerin değerini ilerde anlıycaksın. daracık amını elin
apaçilerine gibtirtmem senin dedim. anneme bağırdım dedim anne bu kızın
eteğinin hali ne? çeksin biraz yukarı sınıfındaki erkekler insan değil
mi? dedim. ay bu çocuk öldürecek beni salim bir gelseydi salim diyor.
babama güveniyor amk. nedense kadınlar kendilerini bozan erkeklere
gereğinden fazla güveniyorlar. ben olsam babamı aldatırdım.
geçtim üst katın dış kapısının önüne beklemeye başladım. merve nin
okuldan çıkış saatine daha 3 saat vardı ama bir umut bekleyim dedim yine
de. o sırada babam geldi köselesinin sesi 1 km den duyuluyor ayının.
ben de dikkat çekmek için öksürme numarası yaptım. böyle zeki taraflarım
vardır. akıllı numaralarla insanları ağıma düşürürüm. neyse oğlum dedi
orda mısın? evet gelsene dedim. iyi niyetli tavrımdan cesaret almış
olacak ki napıyorsun burda üşütme geç içeri dedi. kız kardeşimi
bekliyorum baba dedim. aferin oğlum hep düşün kardeşini böyle, saçma
sapan konuşma bida tamam mı? dedi, alnımı öptü. çok duygulandım lan.
niye itlik yapıyorum pamuk gibi adama? dedim. tamam baba dedim hep
koruycam kolluycam onu. aferin oğlum onun geleceği çok önemli bizim için
dedi. ben de samimiyetten yüz buldum biraz açıkçası ''evet baba.
biliyor musun bence ileride çok sexy bir kız olacak. erkekler peşinden
koşar valla hep * '' dedim. dirseğini ağzıma geçirdi dişim kırılıyordu
amk. gibtir git gözüm görmesin seni dedi.
not: ben babam olsam şükran teyzeyi taciz ederdim.
odamın camından şükran teyzelerin dublexin küçük oturma odası görünüyor.
bir de küçük balkonu var. camın kenarından gizlice gözetliyordum ki
kızı ela balkona çıktı amk nerden anladıysa onu gözetlediğimi kevaşe kur
yapıyor. erzak dolabını açıyor, anne poşetiyle mi getiriyim? falan diye
gereksiz sorular soruyor. alt tarafı patates amk.. aklı sıra balkonda
biraz daha zaman geçirip benim ilgimi çekecek. ben hemen anladım tabi..
böyle cinliklerim var. kolay kolay kaçırmam küçük ayrıntıları. açtım
camı digiturk 112'de kim kardashian ve arkaü var izlesene çok keyifli
dedim. sexy görünmek için ters ters baktı içeri girdi. ama bence o da
benden hoşlanıyor.
not: ben madımak olsam patates öperdim.
u olay üzerine biraz düşündüm ve patates sevdiğime karar verdim. durum
buyken hiçbir şey yapmadan oturmak beni rahatsız ediyordu. bizimkilere
görünmeden evden çıktım ve şükran teyzelerin kapısını çaldım. mehmet
amca açtı kapıyı.. niyetimi belli etmemek için patatesiniz var mı?
dedim. böyle cinliklerim vardır benim. akıllı yanlarımı insanlara
hissettirmeden kullanırım. annen mi istiyor evladım? dedi. sanane benim
annemden oç dedim hamle yapmasına izin vermeden uzaklaştım. kapıyı
kapatıp kitledim. fakat bu olay beni çok sinirlendirmişti. kız
kardeşimin profilinden elayı bulup facebooktan onu dürttüm de neyseki
biraz sinirim geçti. umarım mehmet amcayla bir daha karşılaşmayız.
not: mehmet amcam annemle niye bu kadar ilgili?
ertesi gün kız kardeşimin sınıf arkadaşı yelizin annesi geldi bize.
duydum benim hakkım da konuşuyorlardı. yahu bu kadının benle ne alakası
var? diye düşündüm ve alt kata inip yakından dinlemeye karar verdim.
mesele şuymuş dinleyince siz de güleceksiniz; neymiş efendim neden
yelizin facebook duvarına terbiyesiz videolar atıyomuşum. terbiyesiz
video dediği de redtube dan çözünürlüğü iyi bir gay ferresi. doğum
günüydü kızın düşündük kötülük mü ettik? neyse ezik annem binbir özür
diliyor, dil döküyor falan. bence annem bunları kadının kocasından
hoşlandığı için yapıyor. kadının kocası var mı bilmiyorum ama varsa
kesin hoşlanıyordur annem. en son kadın hakkımda akli dengesi bozuk mu?
falan diyecek oldu daldım içeri. benim evime neden etek giymeden
geliyorsunuz? dedim. cevap hakkı tanımadan koşarak çıktım odama ve bir
süre ağladım.
not: kadının kocası olsam şükran mehmet amcayı ellerdim.
olayın akşamında merve odama çıktı. kapı kitliydi tabi giremedi içeri..
böyle hınzırlıklarım vardır insanları tuzağıma düşürürüm. abi aç kapıyı
diye bağırdı. fakat ona sütyen takmayan hiçbir kadının odama
giremeyeceğini uygun bir dille belirttim. abi aç kapıyı diye bağırınca
uyuyan babamı uyandıracağından korkup aldım içeri. abi neden
arkadaşlarımı faceden ekliyosun? duvarlarına neden kötü şeyler atıyosun?
dedi. daha çocuk olduğundan bu tip şeylerin önemini anlamayacağının
farkındaydım. konuyu değiştirmek için biraz mitoz bölünmeden ve üslü
sayılardan bahsetmeye çalıştım. fakat merve ısrarcı oldu ve aynı
soruları birdaha sıraladı. merve bence göründüğünden daha olgun bir
çocuk. yine de konuyu değiştirmek için çakmağın kibritten daha sonra
bulunduğundan bahsettim. of senle uğraşılmaz gibilerinden bir laf edip
uzaklaştı. merve zeki bir kız olsa da unutmamalı ki ben onun abisiyim ve
daha çok görmüş geçirmişliğim var. bu tip laf cambazlıklarına gelmem.
merve gidince kapıyı yeniden kitleyip babam uyanmadan uyuyo taklidi
yapmaya başlamaya karar verdim.
not: merve olgun bir kız olsa da göğüsleri yeterince büyük değil bence.
ertesi sabah zil sesiyle uyandım. saate baktım daha 9 buçuktu. babam
çoktan işe gitmiş, annem de daha uyanmamıştır diye düşündüm. merve de
öğlenci olduğu için o saatlerde uyuyor çünkü göğüslerinin gelişmesi için
uyku çok önemli. kapıyı ben açmaya karar verdim indim aşağıya. karşımda
turuncu mont giymiş 2 adam vardı. günaydın dediler cevap vermedim. biz
acr güvenlik hizmetlerinden geliyoruz binanızın güvenliği için... bir
şeyler dedi tam hatırlamıyorum. bizim siyasetle işimiz olmaz deyip
kapattım kapıyı. uykudan 1 kere uyanınca bir daha uyuyamıyorum. en iyisi
annemin kalkmasını beklemek ve olayı ona anlatmaktı. başımıza bir şey
gelebilirdi.. annem uyanana kadar merve'nin odasına gidip onu uyurken
izlemeye karar verdim. fakat kapısı kilitliydi. sonra hatırladım 2 yıl
önce odasına girip twilight posterini kilodumun içine sakladığımdan beri
o kapıyı açık tutmuyordu. en iyisi apartmanın deposuna inip kirli
kilotlar napıyor ona bakmaktı. depoya indim ve onları bir süre izledim.
hareketsiz öylece duruyorlardı ve bu biraz can sıkıcıydı. olaya heyecan
katmak için deponun anahtarını kapıcı dairesinin paspasından çalıp
kendimi depoya kitledim. şimdi işler değişmişti..
not: hala bilmiyorlar o poster nerede..
bir süre depoda bekledim fakat saatim olmadığından ne kadar vakit
geçtiğinin farkında değildim. bu kadar heyecan yeterdi. kilotları alıp
üst kata çıkarken merdivenlerde elayla karşılaştım. nasılsın ela dedim
cevap vermedi. duymamış olabileceğinden sorumu bir kez daha tekrar
ettim. iyiyim sen nasılsın? dedi. digiturk 112'deki dr. 90210 programını
izlemesi gerektiğini, los angelesta artık göğüs büyütme
operasyonlarının çok kolay olduğunu belirtip yoluma devam ettim. bence
kendi bildiklerinizi insanlara da anlatmanız güzel bir şey. kapıyı
çaldım ve neyseki annem uyanmıştı. çünkü böyle şeylere asla katlanamam..
oğlum onlar ne? naptın sen? diyecek oldu, git şu üstüne adam akıllı bir
şey giy ne bu böyle rahibe misin? dedim. babam annemi ne ara
tokmaklıyor merak ediyorum. geceleri uyandığımda odalarına kulak
kabartıyorum ama ses seda yok. sanırım annem bu yüzden gergin.. saat 11 e
geliyordu ve mervenin tatlı rüyasından uyanması gerekiyordu. odaya
gidip kapısını tekmeledim. kalk amk saat kaç oldu dedim. neyse ki annem
babam gibi değil. bireysel insiyatif kullandığım durumlarda tepki
göstermiyor. merve söylene söylene kalktı ve üstünü giyinmeye başladı.
sütyen takması gerektiğini söyleyip odama çekildim.
not: mehmet amca merve ile ilgili ne düşünüyor acaba?
eti cinli kahvaltımı yaptıktan sonra apartmanın önüne çıkmaya karar
verdim. hava güzeldi ve komşu çocukları sokakta top oynuyorlardı.
futboldan pek anlamam ama çocuklar mutlu olsun diye arada onlara
katılıyorum. anneme çaktırmadan gizlice evden çıktım ve apartmanın
çocukları ziya, levent, semih ve ercana katıldım. onlar beni herkesten
çok seviyorlar bence.. bir kere bile oyunlarına almadıklarını görmedim.
neyse kaleye geçtim ve yediğim bir golden dolayı ziya bana tepki
gösterdi. ona büyük ablasının neden türbanlı olduğunu sordum. sanırım
sorumu anlamamış olacak dik dik yüzüme baktı. eşeklik bendeydi ki kafama
takılan bir soruyu 8 yaşında çocuğa soruyorum. duyarlı davranıp 2. kata
firuze teyzelerin dairesine çıktım. kapıyı firuze teyze açtı ve sorumu
bir kez de onun için tekrarladım. defol git oğlum sabah sabah arama
belanı dedi. neden bu kadar sert çıktığını anlamadım? sanırım firuze
teyzenin toplumla iletişime geçme, insanlarla bağ kurma konularında
sıkıntıları var. bir kere ne sabahı saat 12 yi geçmişti.
not: bence babam geceleri firuze teyzeyi düşünüyor.
daha sonra akşama kadar odama çekilip inci sözlükte takıldım. akşam
babam geldi ve yanıma çıkmaya, halimi hatrımı sormaya bile tenezzül
etmedi. buna biraz içerlemiştim açıkçası.. onlar salondayken gizlice
merve nin odasına gittim. kapıyı çaldım, aç kapıyı dedim. ne var? dedi
annem portakal suyu yolladı dedim ve kapıyı açtırdım. böyle zekiliklerim
vardır, insanlara aklımla çalımlar atarım sık sık. merve senle çok
ciddi bir şey konuşmam lazım dedim. söyle abi? dedi bıkkın bir ifadeyle.
vajinanın hala doğduğun günki kadar el değmemiş olmasından rahatsız
değil misin? dedim. vajina ne abi? dedi. bacaklarının arasındaki tatmin
bölgesi. orayı parmaklamalı ve artık kendine bir eş bulma vaktinin
geldiğini anlamalısın dedim. içeri seslendi, babamı çağırdı. ne zamandır
dayak yemiyordum. huurnun evladı anahtarlığıyla vurdu gözüme. siz
yobazsınız, kim istemez kardeşinin kestaneyi çizdirmesini? dedim ve
koşarak odama çıktım. gururum incinmişti.
not: kestane şekerinin şerbeti meniden yapılıyor olabilir.
yaklaşık 15 dakika sonra babam odama çıkıp kapımı tıklattı. önder
açıkbaş nasıl ünlü oldu? diye sordum. cevap veremeyince almadım içeri.
sinirlenmiş olacak ki kendi annesine küfretmeye başladı. insan annesine
küfredebilecek samimiyeti kendinde bulabilmeli bence. bu davranışı
hoşuma gittiğinden aldım içeri. kolumdan tutarak yatağa fırlattı beni.
neyse ki kemeri yoktu ve bu bu kez çok da ağır bir dayak yemeyeceğimin
garantisiydi. bak eşek oğlum biz seninle ilgili bir karar aldık dedi.
hiç tepki vermeden suratına baktım, devam etmesini bekliyordum. perşembe
günü için randevu aldık pgibiyatra gönderiyoruz yeniden seni dedi.
dayak yemeyeceğime sevinsem de pgibiyatr olayı hoşuma gitmemişti. baba
dedim benim pgibiyatrla bir işim yok, bacak bacak üstüne atıp dikkatimi
dağıtıyorlar dedim. kes gideceksin avradını gibtirme dedi.. babamın
avradıma küfretmesi çok sinirlerimi bozuyor çünkü michelle rodriguez
değerli bir kadın. iyi amk dedim gideriz. bu yapıcı yaklaşımım onu
şımartmış olacak ki he adam ol gibilerinden atarlı bir laf etti. tam
kapıya yönelmiş çıkıyordu ki, baba bir şeyi unutmuyor musun? dedim.
neyi? diye sordu. önder açıkbaş soruma hala cevap vermedin dedim.
avradıma bir kez daha küfür etti. işte bu biraz fazla olmuştu..
not: gideceğim pgibiyatrla önder açıkbaş'ın bir alakası olabilir. dikkatli olmam gerekiyor.
pgibiyatrı ziyaret edeceğim gün sabah erkenden uyandım. bir süre yorganı
bacaklarımın arasına alarak ela'yı hayal ettikten sonra aşağı indim.
babam kahvaltı yapıyordu yalnız başına. günaydın dedi cevap vermedim.
baba kahvaltını neden kendin hazırlıyorsun? dedim. anneni yormak
istemiyorum oğlum dedi. gece verdiği yok, sabah kahvaltıya kalkmıyor
nasıl kadın bu baba? dedim. baktım ters ters bakıyor lafı değiştirmek
için biraz friedrich engels'in ailenin, devletin ve özel mülkiyetin
kökeni eserinden bahsettim. oğlum dedi bak sen kendinin farkında
değilsin. normal değil bu hallerin seninle ilgili yıllardır çok
endişeleniyoruz dedi. bugün ve bundan sonra ferhat beye gitmeyi ihmal
etmiyceksin dedi. o kim? dedim pgibiyatrmış amk. oha amcık ağız
pgibiyatr erkek mi bir de? diye bağırdım çatalı kafama fırlattı. fakat
hızla çekilip çatalın buzdolabına çarpmasını sağladım. böyle
zekiliklerim vardır. insanları beklenmeyen reflekslerimle şaşırtırım. ya
baba pgibiyatr erkekse gitmem, erkekler benden hoşlanıyor, çok rahatsız
oluyorum dedim. avradıma küfretti ve odama gitmemi söyledi. 3. kez
avradıma küfretmesi sinirlerimi bozmuş olsa da canımın yanmaması için
odama çıkmam gerekiyordu. odama çıkıp bizimkilerin uyanmasını bekledim.
not: merve nin memeleri en çok sabah 5-7 arasında gelişiyor bence. o yüzden uyuması lazım.
odadaki saat 9 buçuğu gösterirken babam evden çıktı. kapı sesinden
anladım. böyle zekiliklerim var, insanlar benim farkında olmadığımı
sandığı hareketleriyle kendilerini ele verirler bana karşı. merdivenleri
parmak ucumda inerek merve nin odasına yöneldim. kapının önünde durdum
ve biraz kapıyı seyrettim. her kapının farklı bir karakteri var bence.
biliyorum ki merve nin kapısı bana karşı boş değil. bir kere gece su
içmeye kalktığımda benle konuşmuştu çünkü. biraz bakıştıktan sonra
kapıya vurdum ve uyanmasını söyledim. hiç ses seda gelmiyordu.
mastürbasyon yapıyor olabileceğini düşünüp duyarlı bir abi olarak onu
rahat bırakmam gerektiğini düşündüm. annemin odasına paldır küldür girip
onu dürterek uyandırdım. ne var? dedi. emek ege ve özgür buzbaş'ın
sunumuyla ''spor gecesi'' hafta içi her akşam 23:45'te ntvspor'da dedim.
uyandı ve yüzünü yıkamaya gitti. ben de o sırada beklerken ne
yapacağımı bilemediğimden enrique iglesias'tan hero parçasını
mırıldandım. fakat sözlerini ve ezgisini bilmediğimi farkettim.
not: annem tuvalete sadece yüzünü yıkamaya girmiyor bence.
annem tuvaletten çıkınca merve'nin uyanıp uynamadığını sordu. odasında
kendini tatmin ediyor dedim. annemin gözleri yuvalarından fırlıycaktı
hemen koştu kapıya vurdu kızım dinleme abini diyor. sanki ona
mastürbasyon yapmasını ben söyledim. her şeyi benden bilmeye bayılırlar.
merve açtı kapıyı ne diyorsun anne sen? falan gibi bir şeyler dedi.
nasıl becerdi bilmiyorum ama annemi mastürbasyon yapmadığına inandırmış
ve kabak benim başıma patladı. merve çok zeki bir kız bence. ben
ergenlik çağlarımda mastürbasyon yaparken hep yakalanırdım. babam bunun
sebebinin ''kurtarın beni'' diye çığlık atmam olduğunu söylüyor ama bu
konuda merve'nin kapısının parmağı olabilir bence. merve kalktı ve
annemle kahvaltıyı hazırladılar. biraz çay yudumlamak biraz da merve'nin
göğüslerinin gelişimini gözlemlemek için ben de oturdum masaya. abi ne
bakıyorsun? dedi. muz yer misin? dedim. hayır diyor asdhfjıkewfewf
anlamadı espriyi. merve yeterince zeki olmayabilir.
not: annem merve ve göğüslerini rahat bırakmalı artık.
annem ''bugün pgibiyatra gidicez oğlum 2 gibi hazır ol.'' dedi. 2 de
dilara gönder'in programının başlıycağını eğer izlemessem odamdaki boş
cappy kutularının beni yadırgayacağını söyledim. fakat annem oralı
olmadı. onu kırmak istemediğimden 1 seferlik ferhat beye görünmeyi kabul
ettim. ferhat bey bence benden hoşlanıyor ve bu tüm kargaşanın sebebi
bu. beni biraz daha fazla görebilmek için annem ve babamı kullanıyor.
onu daha önce görmesem de ona karşı aynı duyguları paylaşamayacağım
açık. çünkü pokemon'daki ashten sonra kalbime asla bir erkek almadım.
bence bir erkeğin bir erkekten hoşlanması gaylik gibi bir şey.. arada
benim de kendimi edward norton, cristiano ronaldo, ankaralı yasemin gibi
isimlerle hayal ettiğim olur ama asla bir erkeğe karşı derin duygular
beslemem. ferhat beye bunun yanlışlığından bahsetmeye karar verdim ve
saat 2'yi beklemeye başladım. bu süre zarfında biraz incide takılmak
mantıklı olabilirdi.
not: fight clubın sonundan hiçbir şey anlamamıştım.
saat 2 oldu ve üstümü başımı giyip aşağı indim. annemin kendisine ait
bir arabası olmadığından otobüsle pgibiyatrın kliniğinin bulunduğu
caddeye gittik. otobüste 70 yaşlarında bir amca sürekli bana bakıyordu.
ayakta zor duruyorsun yaşına başına bakmadan neyin peşinde koşuyorsun
dedim sessizce. duyan olmadı tabi. kliniğe girdik oç ferhat bizi 15
dakika bekletti. bir görüşme yapıyormuş.. artık ferhat'ın bana duyduğu
hislerin gerçekliğine kesin inanıyordum ama ben onla ilgili ne
düşünüyordum? bu biraz kafamı karıştırıyordu. sanırım onla ilgili
kararımı tipini görünce karar verecektim.o sırada sekreterle hanımla
sohbet ettik biraz. bana nasıl olduğumu sordu ben de kız kardeşim merve
nin göğüslerinin kendisinin göğüslerinden daha küçük olduğunu belirttim.
cevap vermek istemedi.. ama yapabileceğim bir şey yoktu gerçek bu.
neyseki ferhat'ın işi bitti ve bizi içeriye çağırdı. acaba nasıl
biriydi? ondan hoşlanabilecek miydim? tüm bunlar kafamdan geçerken
heyecanla odasının kapısına doğru yöneldim.
not: sekreterin şükran teyzeyle bir alakası olabilir bence.
içeri girdiğimde ferhatın beklediğim kadar yakışıklı olmadığını gördüm.
nedenini anlayamasam da buna biraz üzüldüm. ferhat gözlerimin dolduğunu
görünce nedenini sordu. lafı değiştirmek için okan bayülgen'in sistem
karşıtı durup da nasıl sistemin göbeğinde yer aldığından bahsettim.
anlamsızca gülümsedi ve annemin odadan çıkmasını istedi. başbaşa
kalmamız için elinden geleni yapmıştı. fakat onla olamayacağımızı uygun
bir dille belirtmem gerekiyordu. bana biraz kendinden bahset deyince
bunu fırsat bildim ve gay olmadığımı belirttim. yine gülümsedi.. bu
adamda bir şeyler vardı. şükran teyze ya da mehmet amcayla bir ilgisi
olabileceğini düşündüm. fakat ciddi olmam gerekiyordu. karşımda bir
bilim insanı vardı. kardeşimin 12 yaşına gelmiş olmasına rağmen
göğüslerinin neden gelişmediğini sordum. bunu neden merak ettiğimi
sorunca ömer çelakılın saçlarından söz ederek lafı karıştırdım.
bildiğiniz gibi arada böyle zekiliklerim vardır. daha sonra doktor çok
ileri gitti. annenle ilgili ne düşünüyorsun? diye sorunca sanane
annemden oç dedim ve kapıyı çarpıp koşarak uzaklaştım. salak annem
arkamdan bağırarak koşturmaya başladı. ilişkilerinin açık vermesinden
rahatsız olmuş olmalı. ben de diyorum babamın tokmakladığı yok yanan
amını nasıl serinletiyor bu kadın?
not: babam ömer çelakıl'a boş değil.
o caddede bir park var gittim orda bir banka oturdum. annem peşimden
geldi hemen. noldu evladım? dedim. şefkatli tavrından cesaret bulup anne
madem bir ilişkin var neden bana bahsetmiyorsun? böyle şeyler tabi
olucak, amın var, alımlısın dedim. sokağın ortasında rezillik
çıkarttırma bana yürü eve diyor. merak etme annecim benim için önemli
olan senin yalan söylememen dedim. sevecen tavrım onu rahatlatmış olmalı
ki hiç cevap vermedi. eve gidene kadar konuşmadı. eve gidince sanırım
psikiyatrdan kaçtığımı babama anlatmış. emektar oklavayla çıktı yukarı
oç. hayır oklava, sopa, levye türü bir şey kullanmasa da dövebiliyor
zaten beni. neden desteğe ihtiyaç duyuyor anlamıyorum. aç kapıyı dedi
prensip gereği kuala lumpur'un nerenin başkenti olduğunu sordum. aç
kapıyı siktirme kafanı diye bağırdı. fakat taviz veremezdim. hep böyle
yapıyor amk sorumu cevaplamadan odaya girmeye çalışıyor. hala
prensiplerime, ritüellerime saygı duymuyor. senin ecdanını sikiyim deyip
uzaklaştı. insanın kendi ecdadına küfredebilmesi takdir edilesi bir
durum. bu yüzden 1 saniye kapıyı açsam mı diye düşündüm fakat dayak
yemeyi göze alamazdım.
not: babamın arabasındaki levyeden annemin haberi var mı acaba?
yeterli eti cinim ve cappy'm olduğundan odadan çıkmak ve dayak yemek
zorunda değildim. sabaha kadar incide takıldıktan sonra sabah 5 gibi
merve'nin oda kapısının yanına gittim. halini hatrını sordum fakat cevap
vermedi. bu evde herkes bana karşı zaten.. kapıyı sessizce tıklattım.
merve uyuyordu sanırım. sabah 5'te mastürbasyon yapamayacağına emin
olduğumdan ısrarcı oldum ve uyanması için yaklaşık 10 dakika kapıyı
vurmaya devam ettim. neyse ki babam ayısı uyanmadı. merve açtı kapıyı
günaydın demeden defol dedi. bu kıza ben naptım da bana böyle davranıyor
anlamadım. herkesten çok onu düşünüyorum oysa. kırmızı ojelerini
alabilir miyim? dedim napacaksın? diyor amk. oje napılır götüme sokucam
dedim içimden. fakat dıştan söylemedim çünkü merve böyle kötü
ifadelerden etkileniyor. neyse bir an önce ojeyi vermesi gerektiğini
yoksa gitmeyeceğimi söyleyince çaresiz ojeyi getirdi. mehmet
coşkundenizi hiç yatağında hayal ediyor musun? diye sordum ve cevabını
beklemeden uzaklaştım. sanırım cevap da vermek istemiyordu. odama çıkıp
kırmızı ojelerle burun deliklerimi boyadıktan sonra biraz uyumaya
çalıştım. başlarda burnumu biraz rahatsız ediyor ama o halde uyuyunca
uykumu daha iyi aldığımı hissediyorum.
not: ela, mehmet coşkundeniz'e vermezdi bence.
sabah erken kalkıp duşa girdim. duşta aklıma ela geldi ve ne zamandır
görüşmediğimizi farkettim. uyanınca her zamanki gibi annemin çiçekli
bornozunu aldım ve elaların kapısını çaldım. kapıyı yine oç mehmet amca
açtı. neden ben gelince kapıyı hep bu herif açıyor anlamıyorum. oğlum bu
ne hal? dedi. ıslak bedenimi annemin çiçekli bornozunun sarmasından
keyif aldığımı söyledim ve ela evde mi? diye sordum. napacaksın ela'yı?
dedi. niyetimi yanlış anlamaması için tiger woods'un bir golften bu
kadar parayı nasıl kırdığını merak ettiğimi ve bunu ela'yla tartışmak
istediğimi belirttim. böyle zekiliklerim vardır. lafı bir anda istediğim
yere çeker, karşı tarafı şaşırtırım. ela yok evde oğlum sen de git
üstüne başına adam akıllı şeyler giy dedi. sanırım mehmet amca beni pek
sevmiyor. hep ters bana karşı davranışları.. neyse ona karşı olgun
davranmaya karar verdim ve eve girdim. annem ve merve kahvaltı
yapıyorlardı. yanlarına gidip merve'ye siyah kilotlu çorabın çok
yakıştığını söyledim. annem allah senin cezanı versin bu ne kılık? diye
bağırdı. amk sanki ilk defa görüyor. her defasında ne bu aşırı tepki..
merve ile bir an göz göze geldik, fakat gözlerini kaçırdı. fakat önce
üstümü değiştirmem gerekiyordu. sıra ona da gelecekti.
not: duşta bazen mehmet amcayı düşünüyorum.
akşama kadar odamda incide takıldım. akşam olunca babam geldi. odamdan
hiç çıkmadım çünkü bu ara bana karşı sinirli pgibiyatra gitmediğimden
dolayı. bu yüzden merve gelene kadar odamdan çıkmadım. kapı sesini
duyunca fırladım hemen karşıladım kardeşimi. her zamanki gibi kezban
eteği ve boğazına kadar ilikli okul gömleği üzerindeydi. hayır
anlamıyorum 12 yaşına gelmişsin artık çocuk da değilsin. insan neden
göğüslerini sergilemez? bacaklarının dolgunluğuyla sınıf erkeklerinin
dikkatini çekmez? güzel de kız. neden böyle davrandığını anlamıyorum.
yemeğini yemeden babamın salonda olmasını fırsat bilip merve'yi yanıma
çağırdım. bacak aranı tıraşlıyor musun? diye sordum. abi bak çağırırım
babamı diyor. beni böyle tehdit edince çok sinirlendim ve babamın da
duyabileceği tonda bir yüksek sesle sen ne biçim insansın? bir kadın
kendini bozacak erkeğe bedenini hazırlamaz mı? hadi beni eziyorsun,
amını ıslatacak adama da mı saygın yok? dedim. genel anlamda tutarlı ve
bilinçli bir insan olsam da arada böyle fevri çıkışlarım oluyor. babam
muallaksi fırladı salondan ''öldürücem bu çocuğu kaçarı yok.'' diye
üzerime gelmeye başladı. yumruğu yeyince kafamı duvara vurdum. sen nasıl
insansın baba? insan bu kadar mı ilgisiz olur evladının sevgi, arkaüne,
göğüslerine? dedim. mutfağa bıçağa sarılmaya koştu. durumun
ciddileştiğini farkedince hemen odama çıktım ve kapıyı kilitledim. yerli
yersiz sinirleniyor iyice yaşlandı artık bu adam amk.
not: merve bazen evin içinde şortla geziyor.
ertesi gün annemin gün arkadaşı hatice teyze bizdeydi. eteği dizinin 2
karış altında olduğundan sadece ayakları ve ayak bileği görünüyor hep.
ve bu onu çok çekici yapıyor bence.. bunu kendisine de söylemek için
aşağı indim. salona girince annem yüzünü astı, hatice teyze nasılsın
oğlum? dedi. konuya hemen giriş yapıp düzeysiz görünmemek için
üniversitedeki kızının nasıl olduğunu sordum. çok iyi sağol dedi.
tutamadım kendimi üniversite ortamı da iyidir haaaa deyip pis pis
gülümsedim. annem gitmemi işaret edince kafamdaki konuya sonra giriş
yapmaya karar verdim. hınzır bir adamım açıkçası.. biraz zeki olduğumdan
kafamdan çok fazla düşünce geçiyor ve söylemeden edemiyorum çoğu zaman.
bu tespitlerim gelen misafirleri/arkadaşları/akrabaları memnun etse de
sebebini anlayamadığım bir şekilde ailem çok rahatsız oluyor.o da
onların bana karşı besledikleri ön yargı ve kin duygusuyla alakalı
sanırım. neyse o gün kafamda daha önemli bir mesele vardı ve bu annemle
konuşulacak dert değildi. o yüzden dolaptan biraz mandalina çalıp odama
çekilmeli, babamı beklemeliydim. mandalinaları zulaladıktan sonra zaman
geçirmek için biraz inci'ye girdim.
not: hatice teyzenin kızı ferhat'ın eski sevgilisi galiba.
inci'de ateistlere dinci gibi görünüp, dincilere ateist gibi görünüp
yaklaşık 38 kavgaya karıştıktan sonra babamın sesini duydum. apar topar
inip baba ciddi bir meselem var konuşmamız lazım dedim. senin ne ciddi
meselen olur lan puşt? gibi seviyesiz bir cevap verdi. şu adam 2 dakika
insan olamıyor. ayaküstü olmaz gel benim odamda konuşalım dedim. odam
kilot koktuğundan gelmek istemedi ve salona yöneldik. bak baba dedim,
aramızda hır da çıksa, kavga da olsa sen benim babamsın. seni severim..
dedim. ee? dedi yine gibik bir ifadeyle. adam tam bir oç. hayır
babaannemi tanımasam haksızlık mı ediyorum lan acaba? diyecem ama eminim
amk tam bir oç. bak baba dedim kulaklarını iyi aç şimdi
söyleyeceklerimi iyi dinle.. dinliyorum oğlum dedi. beni çok rahatsız
eden bir mevzu var dedim. he söyle söyleyeceksen diyor oç. baba dedim
dün gazete okuyordum selena gomez adlı bir kızın fotoğrafı vardı. kız 11
yaşında ünlü olmuş ve o zaman da gayet sexymiş. benim kardeşim 12
yaşında ne zaman sütyen giyecek bu çocuk baba? gözüme uyku girmiyor
dedim. tam ''girmiyor'' derken elindeki çayı üzerime fırlattı oç. yandı
her yerim amk.. gibiyim senin gibi babayı artık dövemezsin beni dedim ve
tokadını savurup odama çıktım. göğüs bölgem çok acıyordu amk.. zaten bu
babamın 2 şeyle derdi var. biri ben diğeri de kız kardeşimin göğüsleri.
hasta oç 2 dakika mantıklı olamıyor.
not: kız kardeşim inci sözlüğü biliyor mu acaba?
akşam hilmi amcalar çağırınca babam okey atmak için kahveye gitti.
fırsattan istifade merve'nin yanına, salona indim. merve senden bir şey
rica edebilir miyim? dedim. abi defol dedi. kızı da bana karşı
dolduruyorlar. o da ön yargılı olmuş artık. ricamı dinlemessen gitmem
deyince he abi söyle dedi. neden okula beyaz kilotlu çoraplarla
gidiyorsun? artık siyahlar daha çekici, hem sütyeninle de uyumlu olur
dedim. anne abim beni rahatsız ediyor diye bağırdı hemen. annem ne deyim
kızım bıktım falan bir şeyler diyor amk ona noluyorsa. bak dedim merve
sana 3 gün müddet. siyah kilotlu çorap almassan kitty kilodunu odama
kaçırıp tüm gün koklarım dedim. defol naparsan yap diye karşılık verdi.
yürek yemiş bu kız amk, cesaret gelmiş.. sen görürsün deyip kapıya
yöneliyordum ki beni şok eden o 4 kelime dudaklarından döküldü. ''ayrıca
ben sütyen takmıyorum.'' betim benzim attı. nasıl yani? oha amk. kız 12
yaşında.. daha fazla konuşacak halim yoktu ve odama çıkıp digiturk 112
yi açtım. kardashianları izleyip ağlamaya başladım.
not: hilmi amca şükran teyzeye ilgi duyuyor olabilir.
sabah kalktım ve 2. kata, firuze teyzelere indim. mevsimler nasıl
oluşur? diye sordum, cevap veremedi. çabuk pakize suda soruyor mevsimler
nasıl oluşur? dedim. oğlum git sabah sabah diyor.. manyak mıdır nedir
amk. insan gibi bir şey soruyoruz neyin havasındasın? şükran teyze
kocanla yatıyor diye sinirliysen git hıncını ondan al bana niye
patlıyorsun? neyse indim bahçeye baktım ziyalar yok tekrar yukarı
çıktım. bahçe dışına tek başıma çıkmama ailem pek sıcak bakmıyor. beni
düşünerek böyle söylediklerini bildiğimden ben de pek diretmiyorum bu
konuda. neyse odama çıkınca eti cinlerimin bittiğini farkettim ve babamı
uyandırmaya karar verdim. ''salim kalk bak kaç oldu.'' dedim belki
annem sanır da hemen uyanır diye. arada böyle zekiliklerim vardır.
insanları aklımın labirentine sokar, orada kaybolmalarını sağlarım.
baktım uyanmıyor kelinden öptüm ve baba uyan eti cinlerim bitmiş dedim.
bu kez açtı gözlerini ne var oğlum? diyor. 40 kere mi söyleyecez bir
şeyi amk. eti cinlerim bitmiş baba kalk al da gel dedim. hamalın mıyım
lan oç? bu saat ne? 7 buçukta adam mı kaldırılır? diyor. amk bütün derdi
benle muallaknin. mutlu olmayım diye elinden geleni yapıyor.
not: mehmet amca firuze teyzeye neden bu kadar soğuk bir türlü anlamıyorum.
neyse gittim odama merve'nin sınıf arkadaşlarının facebook profillerine
baktım. ne paylaştılarsa beğenip, duvarlarına sinan erdem spor salonunun
fotoğraflarını attım. biraz da incide hassas konularda provakatif
başlıklar açıp ilgiyi üzerime çektikten sonra merve'yi uyandırmaya
gittim. kapıya hiç yüz vermedim ki tavrımı anlasın. yaklaşık 10 dakika
tıklattım açmadı bu kez. göğüslerinin en çok günün bu saatlerinde
geliştiğini bildiğimden fazla üstelemedim ve ne zamandır üzerinde
çalıştığım bir fikri eyleme geçirme kararı aldım. yerel disk (c:)>
windows > help > mui klasöründe sakladığım annemin 2004 kemer
tatili fotoğraflarını yazıcıdan çıkarttım. normal fotoğrafları cama,
bikinili olanları apartmanın girişine astım. amk 3. kattaki adını
hatırlayamadığım oç geldi tam o sırada. oğlum napıyorsun sen? bunlar ne?
annen mi o? falan gibilerinden birkaç laf etti. sanane annemden ne
biçim konuşuyon oç dedim ve hızla uzaklaştım. o gittikten 5 dakika sonra
inip kontrol ettim resimler yerlerinde duruyordu. konuşacağı lafı
seçemeyen bir adam olsa da emeğe saygısı varmış, takdir ettim. neyse
aşağıyı kontrol ettikten sonra odama çıkıp bir cappy açtım ve olacakları
beklemeye başladım. fakat oç babam eti cinlerimi almadığından karnım
çok açtı. aşağı odaya inip bu sefer annemi uyandırmak mantıklı
olabilirdi. ''anne irfan değirmenci ile günaydın türkiye'ye sormak
istediğin bir soru var mı?'' dedim, sesi çıkmadı. amk bu evde niye kimse
adamdan saymıyor beni.
not: irfan değirmenci annemin bir arkadaşının sınıf arkadaşıymış.
neyse ki yarım saat sonra annem kalktı da bir şeyler hazırladı. çok
nadir onlarla aynı sofraya otururum ama bu kez çok açtım yapacak bir şey
yoktu. kahvaltıdan sonra odama çıkıp saba tümer'in bugünki konuklarını
merak etmeye başladım. tadı çıksın diye 15 dakika tv yi açmadım ama en
sonunda dayanamadım. tv sıktıktan sonra youtube'a girip enrique
iglesias'ın hero klibinin url sini ezberledim. ben ezberimi pekiştirmeye
çalışırken kapımız çalındı. koştum ben açtım gelen oç 1. katmış.
unuttum adını muazzez mi ayşe mi ne öyle bir ismi vardı kadının. oğlum
annen evde mi? dedi. normalde bu tip soruları hoş karşılamam ama sabır
gösterip noldu? diye sordum. o resimleri kaldırdım da sen asmışsın belli
ki, annenle konuşmam gerekiyor dedi. ayıp zeliha teyze bu saatte insan
rahatsız edilir mi? deyip kapıyı kapatmaya yeltendim. ama annem sanırım
duymuş konuştuklarımızı ne resimleri, ne oldu? diye yanımıza geldi. ben
olayın nereye varacağını anlamıştım. böyle zekiliklerim vardır. geleceği
insanlardan önce öngörüp ona göre tedbirimi alırım. buna çok
şaşırırlar. odama sıvıştıktan sonra annemin bana bağırdığını duydum ama
ne dediği anlaşılmıyordu. şimdi bir de 1. kattaki kadın çıktı amk. ona
ne yaptım? o niye şimdi kuyumu kazmaya çalışıyor? anlamış değilim.
sesten babamın uyanması an meselesiydi. merve uyanmazdı herhalde çünkü
göğüsleri gelişiyordu.
not: i can be your herooooooo, baabbbbyyyyyyyy
babam uyandı ve olayı duyar duymaz merdivenleri ikişer ikişer çıkarak
odama geldi. adama kilo verdiricem amk.. lan şerefsiz, lan ahlaksız yine
mi yaptın lan? seni bela mı gönderdi allah lan? falan gibi 1-2 laf
ederek yumruğu suratıma yerleştirdi. kapıyı kitlemeyi akıl edemeyen
beynimi gibiyim. yerde 1-2 dakika tekmeledikten sonra kündeye geçip 3
puan da oradan çıkardı. baba sessiz ol merve'nin göğüsleri büyüyüor
dedim ama dinleyen kim amk. verdi veriştirdi.. annem geldi de ayırdı
allahtan. durum bu kez ağırdı biraz.. sol gözümü açamıyordum bu babam
tam bir oç. ben uyardım amk yaparım dedim anlamadınız. sinyallerini
vermiştim bunun. kalk dedi gibtir olup gidiyorsun bu evden. gibtir falan
ne biçim konuşuyon baba? deyip konuyu dağıtmaya çalıştım. arada böyle
zekiliklerim vardır. beklenmeyen anda beklenmeyen tepkiler vererek
karşıdakinin beynini ikileme düşürür, durumdan faydalanırım. fakat bu
kez işe yaramadı. kalk gidiyorsun falan dedi tutuyor kolumdan oç. eti
cin almassan gitmem deyip dışarıda kalacağım sürenin erzağını garanti
almaya çalıştım fakat eticinini giberim diye karşılık verdi. kolumdan
tuttu apartman bahçesinin dış kapısına kadar sürükledi oç millet bize
bakıyor. o sırada millet beni teorik devrimci sansın da rezil olmayım
diye ''baskılar bizi yıldıramaz.'' sloganı attım. dediğim gibi böyle
zekiliklerim vardır. insanlara durumun aslında göründüğü gibi olmadığını
anlatıp onların kafalarını karıştırırım. bu onları şaşırtır. babam
bahçe kapısını da kapattı. bu kez gelmeyeceksin bir daha dedi. çok
duyduk amk haziranın ortasında merve duş alırken banyo kapısını kırdım
diye de atmıştı evden. yer miyiz biz? yemeyiz. geçiririm 1 gün bahçede
nolacak amk dedim. tek sorun eti cin yetersizliğiydi.
not: ela teorik devrimcilerden hoşlanıyorsa bu iş ekmeğime yağ sürdü.
günü bahçede geçireceğim belliydi. babamın siniri kolay kolay geçecek
gibi görünmüyordu. durumu kabullenip merdivenlerin başında beklemeye
başladım. 1-2 saat sonra ela geçti önümden. merhaba ela dedim, noldu
napıyorsun burda? dedi. bu konu onurumu incittiğinden spiritüalizmin ve
ona inanan insanların gereksizliğinden bahsederek konuyu dağıttım.
bilirsiniz vardır böyle zekiliklerim. ben anlamıyorum seni dedi arkasını
döndü ve yürümeye devam etti. arkasından fatih ürek ve sahrap soysal
hafta içi her gün “8 numarada şenlik var!” diyor… tv8 diye bağırdım. ses
etmedi.. yukarı çıkmaya cesaret edemiyordum. bugünlük biraz beklemeli
babamın sinirinin geçmesini beklemeliydim. firuze teyze geldi al oğlum
çorba yaptım sana da getirdim dedi. eti cin var mı? diye sordum yokmuş.
tamam teşekkür ederim firuze teyze dedim. hah oğlum şöyle konuşsan
herkes çok sever seni diyor, yüz buldu oç. yine de kabalık etmeyip
konuyu değiştirmeye çalıştım. mustafa karadeniz yıllardır bıkmadı di mi
saçma sapan kamera şakaları yapmaktan? dedim, cevap vermedi. fakat
gitmesi gerektiğini anlamıştı. ben de çorbaya yumuldum. bitirince de
kapısının önüne bıraktım tepsiyi.
not: mustafa karadeniz'in orta dişi çürük.
öğlene doğru hava biraz ısındı da işim kolaylaştı amk. oç babamdan ses
seda yok.. gelse almaya çalışsa gönlümü affederim ha, kızgınlığım da
geçti. ama cesaret edemiyor olabileceğini düşünüp akşamı beklemeyi
tercih ettim. bir baktım merve geliyor, okul kıyafetleriyle. saat de
öğlen olduğuna göre kesin okula gidiyor bu dedim. böyle zekiliklerim
vardır. ilk bakışta görülemeyecek şeyleri herkesden önce farkeder, ona
göre pozisyon alırım. neyse baktım etek yine bileklere kadar amk.. merve
sizin okulun çıkışında jöleli dik saçlı yakışıklı çocuklar bekliyor mu?
dedim. yok abi dedi.. oha amk nasıl okul ora? bir ara gelip hocalarınla
ve nöbetçi öğrenciyle görüşmem lazım dedim. niye beklesinler abi? ne
diyorsun sen? falan dedi amk gerizekalı bu kız bir gibten çakmıyor. bak
dedim eğer öyle çocuklarla karşılaşırsan onlara taqıl hayatını yaşa xd
dedim. xd ne abi diyor sonra bana mal derler. şunu arkaürsünler doktora
amk. mağarada yaşıyor sanki.. lafın bir yere varmayacağını anladığımdan
konuyu bağlamak için sporda şiddet yasasından rahatsız mısın? dedim. off
abi gidiyorum ben dedi. farkında olmadan tartışmayı istedğim noktaya
getirdim. böyle zekiliklerim vardır.
not: nöbetçi öğrenci ile aziz yıldırım tanışıyorlar... eminim.
1. katın bankacı büyük kızı indi merdivenlerden. baktım fular takmış.
edit: imla dedim bir gib anlamadı amk. ironiden anlamayan nesle aşina
değilim dedim, hala takmadı amk yürümeye devam ediyor. bugün de herkes
garip diye düşünmeye başladım içimden. oturmuş önder açıkbaş'ın nasıl
ünlü olduğunu düşünürken şükran teyze'nin salon camlarını silmekte
olduğunu farkettim. seslenmeden dikkatini çekmeli, cool görünmeliydim.
çocukluğumdan beri üzerinde çalıştığım ankaralı yasemin dans figürlerini
sergilemeye başladım. böyle zekiliklerim vardır bildiğiniz gibi.
dikkatini çekmeyi başarmıştım. oğlum napıyorsun, açlığın var mı? dedi.
anne şefkati göstererek bacaklarını izlememe engel olamassın dedim.
girdi içeri.. hepten sıkılmaya başlamıştım amk. babamdan da ses seda
yok. bari 1. kata çıkıyım da eti cin'i var mı soruyum dedim. babamın
msn'den görüştüğünü kadın açtı kapıyı.. eti cininiz var mı dedim? bir
şaşırdı, yok dedi. babama söyleseniz de beni eve alsa keşke, sizi dinler
dedim. oğlum bak git.. annene söylerim söylediklerini, rahatsız etme
beni dedi. annemi karıştırma oç deyip bahçeye kaçtım.
not: 1. kattaki kadın babamı mehmet amcayla aldatıyor olabilir.
neyse amk hava karardı da oç babam daha fazla dayanamayıp indi aşağıya.
utandırmamak için o bir şey söylemeden tamam geliyorum dedim. çıktım
yukarı baktım annem çorba yapmış, yumuldum sofraya. sonra odama çıkıp
inci'ye girdim. birkaç provokatif başlık açıp, biraz illüminatiden
bahsettikten sonra tetrisin başına oturdum. babam geldi o sırada kapıyı
tıklattı. kill bill 3'ün vizyon tarihini sordum, bilemeyince almadım
içeri. ne halin varsa gör amk deyip aşağı indi. onun salona girdiğinden
emin olduktan sonra sessizce aşağı inip merve'nin odasına gittim. kapıya
önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu sordum, cevab veremedi. merve
sesimi duymuş olacak ki açtı kapıyı. buyur abi ne var? dedi. önemli'in
facede paylaştığını gördün mü koptum * dedim. abi önemli de mi ekli
sende? diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. merve hala abisinin kim
olduğnu anlayamamış. yemedim tabiki.. böyle zekiliklerim vardır. benim
silahlarımı bana karşı kullananların cezasını aklımla veririm. önemli'in
babasıyla annem tanışıyor mu? dedim. yok nereden tanışsınlar diyor. bu
annem çok fena kadın. kızı da tembihlemiş amk ağzından laf alınmıyor.
not: illüminati ve önemli'in babası annemin peşinde olabilir.
sonra eticinim bittiği için babamın yanına gittim. Lan oç eti cinin ne
kadar zor açıldığını biliyormusun dedim baktı mal mal. Eti cin açmak bir
marifet idi ama bu oç annem önüne ne koysa yediği için cahil idi. Sonra
mervenin yanına gidecekken kapıdan çıkarken babama ingilizce am günü
yağ dedim bu kalktı ve oturması bir oldu kendimi odamda buldum.
Tekrar mervenin yanına giderek. ben ne kadar sübyenci hayalperest evinde
oturmuş böyle gibindirik şeyler yazıyorum dedim. Ama ne göreyim içerde
merve ve inci admini serkan.
Not: Sanırım inci admini serkan topumuzu gibiyor.
gittim anneme dedim anne bugün 1. kattaki kadına gittim. ne diller döktü
babamla msnde görüştüklerini sana söylememem için dedim. ne olursa
olsun o benim annem. bilmeye hakkı var.. saçmalama oğlum git başımdan
diyor amk. bu kadın ağır gerizekalı. neyse üstelemeyip yarın alışverişe
gitmemiz lazım anne dedim. niye? dedi. cevap vermemek için bugün ne
giysem'in program müziğini mırıldanmaya başladım. böyle zekiliklerim
vardır. tartışma istemediğim noktalara kayınca aklımla olaya müdahil
olur, işleri yoluna sokarım. neyse yarın gidicem ben gelirsen 1 buçuk
gibi hazır ol dedi. bir şey söylemeden gidiyor görünmemek için ''kim,
kiminle, nerede, ne zaman ve nasıl yakalandı? ünlüler dünyasından çok
özel haberler, flaş gelişmeler, müthiş ayrıntılar! meral kaplan'ın
sunduğu "süper kulüp" pazar 23.30'da fox'ta!'' diye bağırdım ve koşarak
odama çıktım. eti cinim yoktu, inci de sıkıyordu. ben de uykum gelene
kadar oturup rasim ozan kütahyalı'nın ne gibime derman olduğunu
düşünmeye başladım.
not: meral kaplan ve barbaros şansal tanışıyorlar.
neyse ertesi gün sabah uyandım erkenden. enrique iglesias'ın hero
klibinin youtube url'sini tükenmez kalemle duvarıma yazdım. bu beni
mutlu etti. saat 1 buçuğa kadar da oturup digiturk 112'yi izledim. daha
sonra annemle yola çıktık ve bir avm ye gittik. anne ben gidiyorum, işim
var dedim. nereye? dedi. konuyu değiştirmek için thabo sefoloshaaaaaaaa
diye bağırdım. baktı herkes bize bakıyor tamam git nereye gidersen
dedi. böyle zekiliklerim vardır. insanlara istediğim şeyi kabullendirmek
için konuyu istediğim yere çeker, karşımdakinin beynini ele geçiririm.
neyse daha sonra ne zamandır yapmak istediğim alışverişi yaptım, yanımda
getirdiğim ''alkanlar gıda'' poşetleriyle aldıklarımın poşetlerini
değiştirip annemin yanına gittim. 45 dakikadır aynı mağazada amk
asdghjfsak. benim işim bitti hadi gidelim dedim, onlar ne? dedi. konuyu
değiştirmek için biraz de morgan eşitliğinden bahsettim. tamam gidicez,
bekle biraz daha deyince bir 45 dakika daha beklemeyi göze alamadığımdan
trevor arizaaaaaa diye bağırmaya başladım. ordan kız gelmiş ''beyefendi
napıyorsunuz?'' diyor. ben uçan adam sabri miyim oç deyip poşetlerle
mağazadan koşarak uzaklaştım. annem de çaresiz arkamdan gelmek zorunda
kaldı ve evin yolunu tuttuk.
not: thabo sefolosha ve trevor ariza merve'nin göğüslerini görseler çok gülerlerdi.
eve gittiğimizde merve'nin okuldan geldiğini gördüm. çünkü kapıyı bize o
açtı. nasılsın merve? dedim. iyi abi dedi. bana nasıl olduğumu
sormayacak mısın? dedim. öğrensin böyle şeyleri amk.. kaç yaşına geldi
hala adama hal hatır sormayı bilmiyor. of peki abi nasılsın? dedi
neyseki. filistin gibiyim işte... biraz sürgün, biraz yaralı, hep
endişeli. dedim. cevabım onu etkilemiş olacak ki gözleri doldu, bir
yutkundu sanki. arkasını dönüp gidiyordu ki gergin atmosferi dağıtmak
için gel dedim bak sana ne hediyeler aldım. aman abi istemiyorum diyerek
odasına yöneldi. görgüsüz bu kız.. babamdan korkuyor herhalde. geçen
sene doğum gününde merve'ye sigara tabakası, çakmak ve permatik
aldığımdan beri kıza hediye almamı yasaklamıştı oç. ama duramadım işte..
hemen koşarak kapıyı kapatmasına izin vermedim ve araya ayağımı koydum.
böyle çevikliklerim vardır. beklenmeyen anda 1-2 adım hızlı atarak
insanlardan öne geçerim. dur dedim hele bir gör hediyeleri.. istemiyorum
abi dedi. kızım görgüsüzlük yapma bakmazsan birkaç sorumu cevaplamak
zorundasın deyince aldı içeri. o sıra kapı bir şey diyecek oldu, daha
önemli bir meseleyle meşgul olduğumdan cevap vermedim. neyse ayşin
shoptan aldığım her renkten, her zevkten hanımlara uygun 8 çeşit sütyeni
çıkardım poşetlerinden. abi bunlar ne? sen nasıl bir manyaksın? diyor
amk. benle eddie murphy dublajı gibi konuşma patlatırım ağzına dedim.
abi sanane benim göğsümden, sütyenimden yeter diye bağırıyor kevaşe. bak
dedim her rengi, çeşidi var. seni düşündük aldık ayıp ediyorsun dedim,
bağırmaya başladı. annem ne var yine? diyerek odaya yönelince kapı çabuk
kitlen, kapı hadi, kapı nolur dedim. oç beni dinlemedi, annem içeri
girdi kovdu beni odadan. bu kapı da ayrı bir alıngan oldu amk. herkes
bir garip.. 2 dakika daha önemli meselemiz vardı cevap veremedik oç
neyin tribindesin? herkes bana karşı zaten. neyse çaresiz odama çıktım.
not: ayşin shoptaki kızla kavga ettiğime de değmedi amk.
akşam incide takılıyordum ki babam piçi çıktı yanıma kapıyı tıklattı..
okan mı beyaz mı? diye sordum. ikisinin de amk aç kapıyı dedi. doğru
cevabı verdiğinden açtım kapıyı. lan bu ne hal? diye bağırdı. ne var
halimde? dedim. oğlum delirtme çıkar şunları diyor. taktığım sütyeni
kastediyormuş amk.. bu herifin dar kafalılığı öldürecek beni. baba
merve'ye aldım takmadı, o kadar para verdim. boşa mı gitsin? tasarruf
yapıyorum dedim. tasarrufunu sikerim diye bağırınca çıkarmak zorunda
kaldım. tek tek tuvaletleri gezip boşa su akıyor mu? diye kontrol etmeyi
biliyor oç. biz tasarruf yapınca suçlu oluyoruz. takacak ya bana,
bahane arıyor. konuyu değiştirmek için zaman lerzan mutlu'yu ne kadar
değiştirmiş, farkında mısın? diye sordum, siklemedi. böyle zekiliklerim
vardır. aşırı bir tepki aldığımda olayı yumuşatmak için parlak zekamı
devreye sokarım. ters ters bakıyor amk.. sen ne demeye geldin baba?
dedim. demiyorum lan sana bir şey baba da deme bana amk dedi ve çıktı.
oha amk itirafı kest. delirmek üzereydim.. babam kimdi benim amk? bu
konuyu hemen açıklığa kavuşturmalı, incide arkamdan konuşulanları haklı
çıkarmamalıydım.
not: lerzan mutlu annem olabilir.
hemen indim aşağıya sordum anneme. benim babam kim? dedim. mal mal
konuşma git başımdan diyor. babam babam olmadığını iddia ediyor, kim
benim babam cevapla çabuk, yoksa bida odama almam seni dedim. öyle
deyince tırsmış olacak gitti babama sen ne dedin bu çocuğa? diye
çıkıştı. ben biraz uzaklaştım, dayaktan korktuğum için. zaten duydum
sonra babam yakışıksız ifadeler dillendiriyordu hakkımda. bunlardan bir
sik çıkmayacaktı, kendi yöntemlerimle öğrenmeliydim. merve'nin yanına
gittim. kapıyla küs olduğumuzdan ona bir şey söylemedim ve tıklattım.
zaten onla harcayacak zamanım da yoktu. merve açtı kapıyı, ne var? dedi.
önce benimle insan gibi konuşmasını, daha sonra göğüslerinin bir ara
fotoğrafını çekmemiz gerektiğini, bir iş için lazım olduğunu
tembihledim. git abi pff xs gibilerinden bir şey söyleyecek oldu, tuttum
saçından. söyle, geçen saklayıp da söyleyemediğin şey neydi? benim
gerçek babam kim? annem başka kimlere veriyor? dedim. sesi çıkmadı..
söyle çabuk yoksa nermin'in face profiline yine mesut yar'ın kilo
vermeden önceki hallerinin fotoğraflarını atarım diye tehdit ettim,
defol diye karşılık verdi. bu kız tam bir kevaşe.. artık anlaşılmıştı,
aile içinden doğru cevap gelmeyecekti. bir an önce farklı yollara
yönelmeliydim.
not: aradığım sorunun cevabı nermin'de olabilir.
sabaha kadar gözüme uyku girmedi. face'den, twitter'dan ve inci'den
çeşitli duyurular yaptım. babamın kim olduğunu bilenlerin acil bana
ulaşması gerektiğini yazdım. küfürle cevap verenlere gerekli tepkileri
verip evden fırladım. 1. kata indim, yine o kadın çıktı. eşiniz evde mi?
dedim. hayır dedi. oha bu saatte gelmedi mi hala? diye bağırdım. herif
ağır tokmakçı amk evine bile uğramıyor. saçmalama işe gitti dedi.
yemedim tabiki ama onla uğraşamazdım. sizin kocanız benim annemi sikmiş
doğru mu? dedim. ne diyorsun sen defol git falan dedi küfür müfür bir
şeyler saydırdı. dur kapatma kapıyı cevap ver dedim, kapattı orospu
kapıyı. annemin tadına varmış biri bu karıya katlanıyor olamaz deyip
babamın bu adam olmadığına karar verdim. karşı komşu firuze teyzenin
kapısını çaldım. eşiniz evde mi? diye sordum.. yok dedi. kocanızı
kastediyorum, evde mi? dedim. yok evladım diye karşılık verdi. firuze
teyze belanızı siktirmeyin hepinizin eşi mi memur amk saat 8 buçuk
deyince, bir şeylerden korkuyor olmalı ki kapıyı hakaret ederek kapattı.
firuze teyzenin kocası ihtimalini aklımda tutmalıydım. firuze teyze bir
şeyler saklıyor gibiydi. sıra 2. kattaki dairelere gelmişti.
not: 1. kattaki kadının adını hala bilmiyorum.
2. kattakilerden birini tanıyorum da 4 numaraya hiç gitmemiştim. o
yüzden önce tanıdığımdan başlayıp aradaki samimiyeti kullanmaya karar
verdim. kapıyı çaldım, aramızdaki samimiyete olan inancından dolayı açtı
kapıyı. aramızdaki samimiyete güvenerek nassın mehtap teyze görünmüyon?
dedim. beni görmekten şaşırmış olacak ki ters ters baktı. kocanız
annemi sikmiş doğru mu? diye sordum. sorgu tekniğidir bu, annem itiraf
etmiş gibi yapıp lafı alacaktım ağzından. böyle zekiliklerim vardır.
insanlara aklımla küçük oyunlar oynar, keskin zekam karşısında
çırpınışlarını izlerim. lafı değiştirmek için terbiyesizlik yapma oğlum
git işine hadi deyip kapıyı kapattı. bunların hepsi niye böyle
davranıyor amk? 1 insan gibi sohbet edebilen olmaz mı koca apartmanda..
kocasından şüpheleniyor belli ki. bu ihtimali de cebe koyup 4 numaraya
gittim. çaldım kapıyı benim yaşlarımda bir kız açtı. eşiniz evde mi?
dedim. eşim yok benim, neden sordunuz? dedi. kocanızı kastediyorum
hanımefendi, evde mi çabuk diye ısrar ettim. öğrenciyiz biz söyle ne
söyleyeceksen diyor. bir an öğrenci ve kız olduğunu aklıma getirince çok
heyecanlandım ve birkaç saniye aralıksız bakıştık. fakat benden
hoşlanıyor olması, sorgu tekniğimden kaçabileceği anlamına gelmiyordu.
babanız annemi bafilemiş doğru mu? dedim, gülüyor amk. oha bulmuştum
galiba.. bu diğerleri gibi kapıyı kapatmamıştı. tabi bu benden
hoşlanıyor olmasından da kaynaklanabilirdi ama gözlerinden babasını
saklamak istediği gerçeğini okudum. bak dedim ayağını denk al, şahsi
meselemizi sonra halledelim dedim ve babasının msn adresini istedim.
uğraşamam senle deyip kapıyı kapattı. nihayet elime gerçekçi deliller
geçmişti. ayrıca behzat ç'deki şule'den sonra ilk kez bir kızın benden
hoşlandığını hissetmiştim. bu da olumlu bir gelişmeydi. neyse edindiğim
bilgileri aklımda tutup 3. kattakileri sorguya çekmek vardı sırada.
not: mehtap teyze ve erdal beşikçioğlu liseden sınıf arkadaşı olabilir.
3. kattaki sinirli teyze biraz beni korkutsa da kapıyı çalmak
zorundaydım. açtı ne var? dedi. olaya yumuşak girmek için natalie
portman'ın léon'daki halini hatırlıyor musunuz? dedim. anlamadım?
evladım işim var noldu? dedi. acelesi kendini ele veriyordu açıkçası. bu
tavrı şüphelerimi artırmıştı. hanımefendi dalga geçmeyin benle, kocanız
nerde? dedim. napacan kocamı? diyor. aklı sıra lafı değiştirecek oç.
kadın biraz yaşlı olduğundan sorumu dikkatli sordum. muhterem
beyefendinin validem ile vakt-i zamanında izdivaç ettiğini teferrüc
ediyorum dedim. söylediğime cevap vermeyip lafı değiştirmeye çalıştı.
annenin haberi var mı geldiğinden? dedi. sanane annemden oç deyip ondan
önce kapıyı ben kapattım. sonra da açmadı oç. şüpheliler listeme
eklenmekten kurtaramamıştı kocasını... karşı daireye geçtim. kapıyı
tıklattım. kapıyı açan kadına ''oha siz burada mı oturuyordunuz? kapıcı
sanıyordum sizi.'' dedim. ne diyorsun sen? falan bir şeyler geveledi.
eşiniz evde mi dedim. yok bana söyle ne söyleyeceksen bebek içeride
yalnız dedi. bebek kimden? diye sorunca biraz sinirlenip kapıyı kapattı.
bu millet mal amk. babam tembihlemiş herhalde hepsine, konuşmayın
demiş. bu adam tam bir oç, böyle bir şeyi benden saklayabileceğini nasıl
düşünür? neyse şimdi gitmem gereken tek bir adres kalmıştı. firuze
teyze.. fazla beklemeden bizim kata çıktım.
not: bebek önder açıkbaş'tan galiba.
bizim kata çıkıp firuze teyzelerin kapısını çaldım. firuze teyze kapıyı
açınca bir şey söylemesine izin vermeden ''haykırmaaaak
istiyoruoooğğmmmm konuşamıyorum'' eserini ilhan irem'in tarzıyla
seslendirmeye başladım. bu daha samimi bir sohbet gerçekleştirmemizi
sağlayabilirdi. noldu evladım yine? dedi. bakın firuze teyze sevişmek
doğal bir şey ve insanın bir ihtiyacı. günümüzde yıldız tilbe bile
sevişiyor dedim. oğlum git hiç sırası değil dedi. ne sırası değil? bu
saatte görmeyin siz de şu işi kardeşim dedim. kapıyı kapatıyordu ki
koydum ayağımı araya korkmasını sağladım. bildiğiniz gibi böyle
çevikliklerim ve böyle zekiliklerim vardır. bu hareketimde iki
yeteneğimi bir potada erittim. napıyorsun oğlum sen? git evine yürü
dedi. eşiniz annemi emmiş doğru mu? dedim. anlamadığım birkaç arapça
cümle söyleyerek kapıyı kapattı ve kafamı karıştırdığını sandı. fakat bu
hareketleriyle kendini ele vermiş oldu. çünkü firuze teyzenin arapça
bilme ihtimali çok düşüktü. böyle basit hamlelerle aklımı
karıştırmayacağından şüpheliler listeme kocasını ekletmekten kaçamadı.
yeterli bilgiyi toplamıştım. şimdi eve gidip taylor swift'in love story
şarkısı eşliğinde bir durum değerlendirmesi yapacaktım. kapıyı çaldım,
annem açtı. nereden geliyorsun? diye sordu. konuyu değiştirmek için
defne joy foster öldü 3 gün yas tuttunuz, 30 şehit öldü şimdi
neredesiniz? dedim. mal mal baktı, fırsattan istifade odamın yolunu
tuttum.
not: ilhan irem, taylor swift'e kanye west'in yaptığı ayıbı yapmazdı.
harun kolçak posterimi ters çevirip duvara astım. şüphelilerin
isimlerini, yaşlarını, duyabildiğim kadarıyla haftalık sevişme
sayılarını yazdım. o sırada babam geldi, kapıyı tıklattı. gel lan
kahvaltı yap dedi. yeterli eti cinim olduğunu, kapımın önünü derhal terk
etmesse merdivenlerle konuşacağımı, bir daha onu üst kata
çıkarmayacağımı söyledim. öyle deyince korkmuş olacak ki hiçbir şey
demeden aşağı indi. elimdeki delilleri ve düşündüklerimi facebook,
twitter, inci'de paylaştım. msn iletimi ''alem arka olmuş.'' yaptım.
insanlardan yardım istedim. fakat herkes oçlik peşinde olduğu için
gerekli küfürleri gerekli yerlere iletip sosyal ortamdan da umudumu
kestim. neden herkes bana karşı amk bir anlasam... daha sonra kapım
çalındı, gelen merveydi. şaşırdım amk hangi dağda kurt öldü? diye sorup
biraz gülümsedim. abi açar mısın kapıyı? dedi. önce soruma cevap ver
dedim. abi aç şu kapıyı diye bağırınca daha fazla sinirlendirmemek için
kapıyı açtım ve hangi dağda kurt öldü? derken gerçek bir soru
sormadığımı, kendisine bir espri yaptığımı belirttim. yoksa 12 yaşında
kız nerden bilsin amk nerde kim öldü * böyle esprili anlarım vardır.
sivri zekamla beklenmedik espriler yapar, insanları aralıksız
güldürürüm. neyse derdin ne merve? sütyensiz birini odama almadığımı
biliyorsun, acele et dedim. bir fotoğraf çıkarıp, abi bu iğrenç şeyi
niye yatağımın altına koydun? dedi. o iğrenç dediği şeyin david
fincher'ın 25 kare tekniği olduğunu ve fight club'ın final sahnesinde
bulunduğunu belirttim. merve iyi kız, hoş kız da cahil biraz galiba..
bir daha yapma böyle şeyler yeter artık dedi. konuyu değiştirmek için bu
yaşar nuri öztürk saba tümer'e neden bu kadar sinirli? diye sordum.
aklı karışmış olacak ki cevap vermeden çıktı odadan. ben de işime
bakmaya devam ettim.
not: helena bonham carter yaşar nuri öztürk'ten hoşlanıyor. ikisinin de 3 ismi var.
duvardaki yazdıklarıma bakarak bir süre düşündüm. daha sonra benden
hoşlanan öğrenci kızla şükran teyzenin akraba olduklarını farkettim. bu
da firuze teyzenin kocasının benim babam olma ihtimalini
kuvvetlendiriyordu. indim aşağıya annem mutfakta bir şeylerle
uğraşıyordu. anne firuze teyzenin kocasıyla nereden tanışıyorsunuz?
dedim daha mevzuya girmeden. böyle zekiliklerim vardır. konuya farklı
bir yerden girer, karşımdaki insanın aklımın oltasına düşmesini
beklerim. fakat annem git başımdan, uğraşamam gibi basit kelimelerle
beni başından atmaya çalıştı. yemedim tabiki, ama yine de çok üstüne
gitmeden lafı ağzından alıyım diye kim kardashian'ın en küçük kız
kardeşinin model olmak istediğinden bahsettim. yine aynı basitlikte
cümlelerle lafı geçiştirmeye çalışınca kafasını karıştırmak için requim
for a dream'in ne kadar overrated bir film olduğundan bahsettim ona.
fakat kadına işlemiyordu. anlaşılmıştı, çözülmesi için biraz daha zaman
vardı. ben de yukarı çıkıp biraz kafamı dağıtmalı, başka şeylere
yoğunlaşmalıydım. bu kadar düşünmek bana bile fazla gelmişti. inci'ye
girip semiha berksoy pornosu yolla diyene yolluyorum başlığı açtım. pek
ilgi görmeyince twitter'a girip birkaç güldüren şaka yaptım. kimse
rtlemeyince face'e girip liseden arkadaşım pelin'in duvarına halil sezai
paracıklıoğlu senden hoşlanıyor yazdım. 2 dakika sonra kaldırdı
gönderimi oç. herkes bana karşı amk böyle dünyanın necati ateş'ini
sikiyim deyip uykuya dalmaya karar verdim ve yatağa yattım. bir an önce
sabah olmasını ve planlarımı hayata geçirmeyi istiyordum.
not: pelin kim kardashian'ın erkek kardeşine veriyor. eminim...
sabah kalktım erkenden reserved ne demek ola ki amk? diye düşündüm
biraz. daha sonra quentin tarantino'nun adını hatırlayamadığım bir
filmine gönderme olduğuna karar verip işe koyulmayı tercih ettim.
merve'nin odasına inip biraz kapıyla dertleşmek istedim, fakat cevap
vermedi oç. tüm dünya bana karşı birleşmiş amk deyip eticin+cappy i
mideye indirdikten sonra firuze teyzelerin daireye indim. kapıyı
tıkladım, açan olmadı. fakat içerde ayak sesleri vardı amk uyuyor
olamazlardı. böyle zekiliklerim vardır, şeytanı ayrıntıda arar, aklımı
kullanarak yerinde gözlemler yaparım. açmaları için kapıyı daha sert
vurmaya başladıktan sonra firuze teyze açtı kapıyı. bir şey dememe izin
vermeden bak çıkacam söyleyecem artık sizinkilere yeter böyle oğlum,
acıyorum ses çıkarmıyorum dedim. sen kimsin bana acıyorsun firuzan
teyze? kocanı çağır dedim. adını firuzan olarak telaffuz ettim ki onu
önemsemiyor gibi bir görüntü verip, karşımda ezilmesini sağlayım. böyle
hınzırlıklarım vardır. kocamı çağırırsam dayak yersin, git bak dedi.
babam değil mi? döver de, sever de.. karışmayın çağırın dedim. ne
diyorsun oğlum sen, çık elimi belada koyma diyor oç. eğer kocasını
çağırmassa zabıta ya da pakize suda'yı çağıracağımı belirttim. fakat
kadın oralı olmadı.. yetmezmiş gibi kapıyı yüzüme kapattı. oğlunuz
büyüyünce önder açıkbaş gibi olacak hepiniz oç siniz deyip bizim daireye
çıktım. konuyu manevi babama açma vakti gelmişti.
not: reservedla ilgili filmde pakize suda oynuyordu galiba.
kahvaltı masasına oturup bir süre herkesin uyanmasını bekledim. o sırada
abraham lincoln'ün annemle ne ilgisi olabilir? diye düşündüm. neyse ki
ilk uyanan babam oldu. napıyon lan burda? uyumadın mı? dedi. uyuduğumu,
çünkü beynimin en fazla uyurken geliştiğini belirttim. beynini gibiyim
gibilerinden ucuz bir laf etti. bu adamın aklı sıra benle taşak geçmesi
çok sinirlerimi bozuyor. manevi babam olduğunu öğrendikten sonra
bıçaklamayı düşünmüyor değilim. neyse buna daha fazla takılmayıp onu
popülasyon genetiğinin kurucuları ingiliz biyologlar ronald fisher ve
j.b.s. haldane için 1 dakikalık saygı duruşuna davet ettim. giblemedi
oç.. tabi ben hiç bozmadan duygulu bir 1 dakika yaşadıktan sonra konuya
girmeye çalıştım. fakat bu oç döver diye yavaş yavaş bahsetmeliydim
içimdekilerden. ilk insan ademse ya bu kızını gibti, ya da oğulları kız
kardeşlerini? diyerek bir sohbet konusu açmaya çalıştım. sabah sabah
sürünme yine.. diyince olayı mantık boyutundan şiddet boyutuna taşımamak
için lafı uzatmadım. önce sevecen olmalıydım. bak dedim sen de bu
yaşıma kadar büyüttün ettin, aç susuz koymadın eti cinim ekgib olmadı
sağol dedim. ne diyon sen amk? diyor oç hala işin gırgırında. baba, bak
hala baba diyorum sana. sen kim olduğunu söylemedin ama ben gerçek
babamı buldum dedim. ilk başta şaşırdı, sonra zekama şaşırmış olacak ki
hafif gülümsedi. kimmiş? dedi joe biden dedim. oç kahkaha atıyor
karşımda. ne gülüyorsun amk baktım netten ben joe biden türkiye'yi
başkan yardımcısı olmadan önce defalarca ziyaret etmiş dedim. oğlum bak
sinirleniyorum, gibtir git diyor bana muallaknin evladı. hayır dedemi
tanımasam manevi babama böyle söylememem gerektiğini düşünücem. ama
biliyorum dedemi, kesin muallaknin evladı bu. az önce buraya gelip
düşünmeye başlayana kadar firuze teyzenin kocası sanıyordum. o da
bafiliyor annemi ama benim babam o değil, az önce düşününce farkettim
dedim. ayağa kalktı bu hiçbir şey demeden üzerime yürüdü. şiddet çözüm
değil, mantıklı ol. joe biden olmayacak da kim olacak? bunu daha önce
düşünmemiş olmam saçma değil mi? diyecektim saç.. diyebildim. ağzıma
burnuma daldı amk. bu kez farklı oldu biraz. 1 dişim kırıldı, gözüm 10
dakika içinde hafif morlaştı. elmacık kemiklerim çok acıyordu. vurdukça
da kesmedi öncekiler gibi oç. neyse bıraktı gidiyordu sen benim maddi
babam değilsin dövemezsin beni diye bağırdım. maddi o anlamda
kullanılmaz gerizekalı diye yanıt verip odasına gitti. hmmmm bunu biraz
düşünmeliydim.
not: ronald fisher, joe biden'ı duşta seyretmiş.
bir süre burnumdan yere damlayan kanları izleyip kafamda robert downey
jr.'ın sherlock holmes performansını değerlendirdim. annem uyanmış amk o
geldi ne oldu yine? ne bu halin? salim allah belanı versin deyip
ağlamaya başladı. haltları sen yiyorsun, dayağını ben yiyorum anne
dedim. ne yaptın yine gerizekalı? sorusuyla karşılık verdi. joe biden'ın
babam olduğunu manevi babama söylediğimi belirttim. gözlerinden okudum
bir yıllar öncesine gitti.. hiçbir şey demedi, ilk yardım gereçlerini
getirdi. bunların yararı olmayacağını, acil bana merve'nin ojelerinin
lazım olduğunu söyledim, takmadı. benim de kalkıp onları getirecek halim
yoktu açıkçası. her tarafım acıyordu. daha sonra babam oç geldi annemle
sırtladılar beni odama taşıdılar. güya şefkatli görünüp joe biden'ı
aramama, onları terk etmeme engel olacak oç. ama yağma yok..
iyileştikten sonra ona gününü göstermeye karar verdim. gözlerim dolacak
gibi oldu, kendimi tutmak için youtube'a girip harun kolçak'ın ''gir
kanıma'' klibini izledim. biraz daha iyiydim.. biraz kafamı farklı
şeylere odaklamam gerekiyordu yine. zeki insanların da dinlenmeye
ihtiyacı vardır. o yüzden kafamdaki bir diğer önemli soru önder açıkbaş
nasıl ünlü oldu? ya yeniden cevap aramaya çalıştım. kendisinin okan
bayülgen ile eşit iq'da olduğunda bir kez daha karar kıldım ama dediğim
gibi bunu zaten biliyordum. bana daha farklı argümanlar lazımdı.
not: babam oç önder açıkbaş'a kızıyor, sinirini bizden çıkarıyor.
neyse google görsellerden ibrahim erkal fotoğraflarına bakıp
sakinleştikten sonra youtube'a girip mustafa karadeniz kamera şakaları
izledim. artık iyiydim... şimdi joe biden'a ulaşmak lazımdı. twitter'da
kendisini followlayıp birkaç mention attım. facebook duvarıma joe biden
beni bul, konuşmamız gerek yazarak telefon numaramı paylaştım. son
olarak serkan inci'ye pm atıp beni joe biden ile tanıştırmasını rica
ettim. bu ikilinin liseden arkadaş olduğunu düşünürken keşfetmiştim. her
tarafım ağrıdığından aşağı inemezdim. anneme seslenip gelmesini
söyledim. gelince robert plant'in vokalistliğini yaptığı efsane ingiliz
rock grubunun ismini sordum. bilemedi cahil oç... yine de içeri aldım
çünkü durum ciddiydi. annem içeri girince manidar olsun diye youtube'dan
metin ışık'ın lay lay lom eserini açtım. böyle zekiliklerim vardır.
yaptığım eylemlerle insanlara mesajlar verir, onları beynimin
labirentlerine davet ederim. ne diyorsun söyle çabuk? bir ihtiyacın mı
var? dedi. anne joe biden'a acil ulaşmam lazım. telefon numarası vardır
sende, versene.. dedim. hiçbir şey demeden çıktı odadan oç. beni
peydahlamayı biliyorsun. o zaman bazı sorulara da cevap vereceksin amk.
neyse ben yeteri kadar zekiydim, kimseye ihtiyacım yoktu. açtım yeniden
twitter'ı baktım beni ne followlamış, ne sorduğuma cevap vermiş. bu beni
biraz üzdü. herkesten sonra onun da bana sırtını dönmesi fazla ağır
olmuştu. tavrımı anlasın, kendine çeki düzen versin diye son kez
''followa follow aqar agaaaaaaa'' yazıp kendisini unfollowladım. baktım
facebook'taki çağrıma da cevap verdiği yok, dikkat çekmek için
gönderimin altına ''a tempest of siblings, business and fame engulf
olympic decathlete bruce jenner and paparazzi fave kim kardashian as
their huge hollywood families collide.'' yazdım. hani adam ingilizce
biliyor ya.. o açıdan. böyle zekiliklerim vardır. her bireyi kendi
başına, kendi şartlarıyla değerlendirip onları aklımın kapanına sokarım.
inci'deki inboxım da hala boş olduğuna göre biraz daha beklemem
gerektiğine, bu sırada hegel şükran teyze akrabalığının ne anlama
geldiğini düşünebileceğime karar verdim.
not: mustafa karadeniz hegel'i çok komik şakalardı.
sağ dizimdeki, dirseklerimdeki ve elmacık kemiğimin üst kısımlarındaki
morluklara merve'nin daha önce kaçırdığım ojesini sürüp biraz dinlenmeye
çekildim. 2-3 saatlik bir uyku çektikten sonra inci'ye girdim. inboxım
hala boştu. serkan inci'ye sen git hala fakir gibi dilen, bir işimize
yardımcı olma oç yazdıktan sonra balkona çıkıp ela'nın gelmesini
bekledim. bir kere de sözünde dur amk kızı yaralıyız bir de. tam 45
dakika bekletti. ben de daha fazla beklemedim ki tavrımı anlasın. böyle
zekiliklerim vardır. gerekli durumlarda sinirimi beynimin kıvrımlarıyla
harmanlayıp ortaya akıl ürünü, zekice tepkiler çıkartırım. kapım
tıklandı, gelen manevi babammış. steven spielberg mü? david lynch mi?
diye sordum. gibtirme onları bana aç şu kapıyı dedi. bu adamda gelişme
var amk. bu ara hiçbir soruyu kaçırmıyor. doğru yanıtı duyar duymaz
açtım kapıyı. buyur ne vardı? dedim. oğlum bir an aşırı sinirlendim,
böyle olsun istemezdim, kusura bakma dedi. joe biden'a ulaşacağımı
anlayınca arkaü tutuştu oç nin. yine de asıl niyetini anlamamazlıktan
gelerek olur böyle şeyler baba dedim. aferin bak, yarak yarak konuşma
adam ol şöyle diyor. güzel ortamı bozmamak, lafı değiştirmek için
dostoyevski'deki st. petersburg tasvirleri başka kimde var allasen? diye
sordum. aval aval baktı. bak baba dedim, madem yapıcı konuşuyoruz. ben
önemli değilim, artık düşünme beni.. ben bakarım başımın çaresine dedim.
aferin oğlum dedi. ama merve adına endişeleniyorum baba, face'den
sınıfındaki erkek arkadaşlarıyla konuştum kimseyle sevişmemiş dedim.
daha lafa devam edecektim kalktı gidiyor saygısız oç.. dur dedim nereye
gidiyorsun amk? almayım ayağımın altına bak zor tutuyorum kendimi diyor.
bu adamın pgibolojik desteğe ihtiyacı var amk. olur olmaz yerde dayak
atmaya çalışıyor. merdivenlerden inerken annen yemek hazırladı getirsin
odana söyleyim de dedi. annemden sanane oç deyip kapıyı kapattım,
üzerine kitledim.
not: ela'yı david lynch'e yar etmem. niyetlerinin farkındayım ama bu asla olmayacak.
baktım face'e, twitter'a joe biden'dan hala ses yok. bu annem de 1 kere
olsun adam gibi adama vermiyor amk. babam olma ihtimali olan herkes oç.
neyse çıktı annem yemek getirdim aç kapıyı diyor. önder açıkbaş nasıl
ünlü oldu? dedim. oğlum aç kapıyı uğraşamam senle diye karşlık verdi.
fakat yağma yoktu. şu sorularıma bu evde artık cevap verilecek amk.
ciddi bir şey soruyorum, önder açıkbaş nasıl ünlü oldu? diyerek sorumu
tekrarladım. buraya bırakıyorum yemeği alırsın dedi. açtım kapıyı pilav
nohut var.. üzerine vişneli cappy döküp afiyetle yedim. tam
hatırlayamadığım bir şeye sinirlenip boşların olduğu tepsiyi yatağın
altına sakladım. harun kolçak'ın gir kanıma klibini izleyip
sakinleştikten sonra yeniden joe biden'ı bulmanın yollarını aradım.
birden joe biden'ın bizim apartmandaki öğrenci kızın akrabası olduğu
aklıma geldi. o kızla hemen konuşmalıydım. evden çıkmama izin
vermeyeceklerinden üst kattan sıvışmaya karar verdim. böyle zekiliklerim
vardır. insanların benim üzerimde kurmaya çalıştıkları baskıya, onlara
akıl oyunları yapıp, beklenmedik anda beklenmedik eylemlerde bulunarak
cevap veririm. yürümekte zorlandığım için kızın katına inmem 15 dakikamı
aldı. ama sonunda varmıştım. tıkladım kapıyı, açtı. konuya alakalı bir
yerden girmek için bu model grubunun solisti neden spastik kız çocuğu
taklidi yapıyor? diye sordum, gülümsedi. bu olumlu bir gelişmeydi, balık
oltaya geliyordu. ne vardı? dedi. joe biden'ın telefon numarası lazım
dedim. o kim? diyor amk. yeni nesil ecdadını akrabasını tanımıyor ayıp
oç dedim. şaşırmış görünüyordu.. daha sonra anlamlı bir sosyal mesaj
vermek için ''ecdad tarih yazmış, torun okumaktan aciz.'' diye bağırdım.
ehehe ne kullanıyorsan aynısından istiyorum deyip kapıyı kapattı. oha!
oha oha oha oha wowwww... ekşici lan bu dedim. espriyi kest dedim.
telefon numarasını alamasam da kızın ekşici olduğu bilgisine ulaştım. bu
da joe biden ile ekşiyi direk ilişkili kılıyordu. zaten daha önce
şüphelendiğim bir durum olduğundan bir an önce odama çıkıp bunun üzerine
düşünmeye karar verdim. yaklaşık yarım saat sonra kimseye
farkettirmeden odamdaydım.
not: öğrenci kız geceleri evinde harun kolçak'ı misafir ediyor.
daha sonra odamda enrique iglesias'ın hero klibini izlerken joe
biden-ekşi ilişkisini düşündüm bir süre. tüm bu karışıklığın arkasından
roberto baggio'nun çıkabileceğini tahmin ediyordum. twitter'da ve
facebook'ta durumumumu edit:imla diye güncellendim. birkaç film izledim
beğenmedim, birkaç şarkı dinledim ağır eleştirdim. aralarına sızarsam
belki daha kolay çözülürler diye düşündüm. böyle zekiliklerim vardır.
insanlara yakın davranıp bana güvenmelerini sağladıktan sonra onları
beynimin duvarlarına hapsederek istediklerimi vermelerini sağlarım.
fakat 2 saat boyunca kimseden ses çıkmamıştı. merve'nin odasına inip
konuyu kapıya açmaya karar verdim. indim aşağıya, bak dedim kapı;
aramızda çeşitli gerginlikler, hoş olmayan olaylar yaşandı. gel geçmişe
bir sünger çekelim. dedim. hiç cevap vermedi oç. yine de büyüklük bende
kalmalıydı. eğer barışmak istersen ben odamdayım, harun kolçak dinleyip
birbirimize el şakası yaparız dedim. tamam gibilerinden kolunu oynattı.
merve açtı kapıyı.. napıyorsun abi burda? diyor. hiç dedim bir meseleyi
hallettik. bak merve dedim kaç gündür babamı arıyorum ve kendisine
ulaşmama ramak kaldı. ona ulaştıktan sonra sizi terk edecem. aklım sende
kalarak gitmeyim, şu aldığım sütyenleri kullan artık dedim. bak
çağırırım babamı? diye tehdit ediyor oç. hemen konuyu değiştirdim. bu
egemen bağış ne komik adam değil mi? seviyorum vallahi dedim. o kim abi
diyor cahil oç. hem sütyensizsin, hem cahil daha fazla muhattap olamam
deyip odayı terk ettim. giderken kapıya selamımı çaktım. daha sonra
apartmandaki daireleri gezip behzat ç. izleyip izlemediklerini sordum.
verilen cevaplara göre apartmandaki oçlik oranını hesapladım. sonuçlar
beni üzmüştü.
not: roberto baggio ve akbaba aynı kızdan hoşlanıyorlar.
ertesi gün akşamına kadar incide takıldım, eti cin yedim, ela'yı
bekledim vs.. akşam olduğunda aşağı indim. herkes salondayken mandalina
aşıracaktım. sesimi duymuş olacaklar ki manevi babam salona çağırdı,
gittim. ne vardı? dedim. gel yanımızda otur, dizi izleyelim dedi. götü
tutuştu oç nun.. yine de annemin hatırına oturdum. hiç ağzımı açmadan 20
dakika bekledim. daha sonra fatmagül'ün teyzesine sinirlenip masanın
üstündeki bardağı televizyona fırlatınca babam elinin tersiyle suratıma
bir tane yapıştırıp odadan kovdu. üvey baban mı var derdin var amk..
neyse odama çıkıp bir süre astrofizik üzerine düşündüm, hubble ultra
derin alanını seyrettim. bundan da sıkılınca şükran teyzelerin kapısını
çalmak için üst kattan sıvıştım. kapıyı tıkladım, şükran teyze açtı. oo
nasılsın şükran teyze, mehmet amca yok mu? dedim. var içeride demeye
kalmadı o oç da geldi. kapat kapıyı şükran diyor oç.. mehmet amca babam
karınızı tokmaklıyorsa sorunu onla çözün, zaten kendisi öz babam bile
değil dedim. git elimden kaza çıkacak diyor amk oğlu. neyse alt kata
benden hoşlanan öğrenci kızın dairesine indim, kapıyı tıklatınca hemen
açıyor. bu çok iyi bir özellik. insan ilişkilerinin etik kuralları
gereği naber? dedim. iyi canım sen diyor. bu da hemen atacak kapağı oç..
ağırdan al kızım. evlenecez demedik. canım manım ne ayaksın? neyse
kardeşimin pedi bitmiş de sizden alabilir miyiz? dedim. tabi dedi. ama
mümkünse kullanılmış olsun diye rica ettim. öyle deyince bir döndü kaç
yaşında senin kardeşin? diyor. ne alakaysa amk bu kızın kafada bir
kırıklık var. 12 ne oldu da? dedim. kapıyı yüzüme kapattı. amk sen bana
naz yapacan diye kardeşim zor durumda kalacak bencil oç. ilişkimizle
ilgili meseleleri bire bir halledelim kızı niye mağdur ediyorsun?
bunları söylemek için kapıyı bir kez daha tıkladım, yine açtı sağ olsun.
konuya farklı yerden girip tepkisini azaltmak için plüton'a da çok ayıp
ettiler ha.. dedim. ya arkadaşım ne istiyorsun benden? dedi. 1 ped rica
ettik küfretmediğin kaldı. aramızdaki sorunları baş başa halledelim,
şimdi pedi ver dedim. annenle tanışıyoruz, ona bir bir söyleyecem
bunları deyip kapıyı kapattı. sanana annemden oç deyip kapıya bir tekme
attım ve ben de yukarı çıktım. manevi babam çağırdı yanına, gittim. he
dedim, noldu? haftaya azize halanlar geliyormuş, 1 hafta kalacaklar
dedi. burcu bakireyse almam eve deyip odama çıktım. azize halam ilginç
bir kadındır.. daha önce mehmet amca ve 1. kattaki kadının kocasıyla
kısa süreli ilişkiler yaşadı, yürütemedi. gençliğinde mehmet demirkol
ile 2 yıllık bir beraberlik yaşamış. şimdi bizim süleyman enişteyle evli
görünüyor.
not: benim manitanın babasıyla süleyman eniştenin sık sık öpüştüğünü duydum.
halamların geleceği gün erkenden kalktım. vücudumun kıldan muzdarip
yerlerini tıraş ettim. duşumu alıp, kolonyamı sürdükten sonra artık
hazırdım. annemler aşağıda hazırlıkları tamamlamıştı. annem
geleceklerinden dolayı baya sevinçli görünüyor ama eniştemin
gelmediğinden haberi yok herhalde. 2 yıl önce yazlıklarına gittiğimizde
eniştemle mutfakta buluşuyorlardı. gözlerimle gördüm.. neyse kapı çaldı
indim hemen aşağı. halamlar geldiler falan, burcu ve ekrem de gelmişti.
ekrem oç benim hasmım.. benden nefret ediyor biliyorum. yine de
burcu'nun hatrına ona katlanmak zorundayım. neyse halamın elini öptüm
burcu'yu öptüm falan. tokalaşma merasimi vs.. merve malıyla burcu bir
garip hareketler yapıyorlar, ilginç sesler çıkarıyorlar falan. ne yapmak
istediklerini tam anlamadım ama sonunda sarıldılar da olay tatlıya
bağlandı allahtan. neyse salona geçtik biraz sohbet etmek için. annem
açlığınız var mı? diye sordu. ne biçim soru soruyorsun anne, yıllardır
giriş katında kirada oturuyorlar? dedim. sen sus diye yanıt verdi. bu
kadın tam mal ya.. neyse sen nasılsın oğlum? diye sordu halam. iyiyim
hala kız arkadaşım ve yeterli eti cinim var. sen nasılsın? dedim. biz de
iyiyiz çok şükür dedi. nasıl iyisin hala? burcu'nun hala göğüsleri
büyümemiş. ne rahat insanlarsınız? dedim. babam siktir ol git gelme
buraya diye kolumdan sürükleyerek odadan kovdu. oç 2 dakika hasret
gidermemizi de kıskandı. gerçek babam olmadığını sanırım halam da
bilmiyor. telaşı ondan... neyse merve'lerin odasına gidip burcu ile
merve'yi beklemeye karar verdim. beraber yatacaklardı çünkü.. onlarla
etraflıca bu göğüs meselesini konuşmalıydım. gittiğimde kapı kilitli
değildi, girdim içeri. kapıyla 5 dakika kadar sohbet ettikten sonra
merve ile burcu geldi. kevaşe merve abi ne işin var burda? çık diyor oç.
bekle dedim burcu'ya bir şey sormam lazım. sor abi dedi burcu. ekrem
hala kızgın mı bana? dedim. niye ki? dedi. ben ten kol saatini cinsel
uzvuma taktığımdan beri bana hep ters davranıyordu dedim. yok abi
seviyor seni dedi.. oç ekrem o imajı yaratmış ailesinde bilerek.. böyle
şeytanlıkları vardır. asıl düşündüğünü son ana kadar söylemeyip,
olayların istediği gibi şekillenmesini ister. açıkçası ekrem'den
korkuyordum ve bu konuyu annem benim için çözmeliydi. gittim mutfağa
annemi yanıma çağırdım. korkumu belli etmemek için konuya farklı yerden
girerek okul filmi vardı taylan biraderlerin, sinem kobal oynuyordu. ne
korkmuştuk değil mi? dedim. cevap vermiyor oç.. bak anne dedim bu ekrem
beni üzüyor. garip hareketleri var deli gibi bir çocuk bu. ayrıca
biliyorum ki benden kurtulmanın planlarını yapıyor, benden nefret ediyor
dedim. saçmalama oğlum 8 yaşında çocuğun senle ne derdi olsun? diyor
oç. ölsem gitsem umurlarında değilim.
not: ekrem okul filminden daha korkunç.
çıktım odama kapıyı kilitledim. bu ekrem canavarıyla nasıl
başedebileceğimi düşünmeye başladım. en iyisi 2 medeni insan gibi oturup
konuşmaktı. üvey babam oç salona sokmadığından kapıyı tıklatıp ekrem'i
çağırdım. geldi hemen.. bak dedim ekrem senle açık konuşacam. savaş
istiyorsan, savaş olur. ayağını denk alacaksın bu evde.. bir kol saati
için yaptığın mevzuya bak dedim. hiçbir şey demeden beni izliyor oç tam
cin bu. bak dedim ekrem benden nefret ettiğinin farkındayım. fakat
burası benim çöplüğüm adamım, anladın mı ha? dedim ve kendime harlem
zencisi havası vererek korkmasını sağladım. böyle zekiliklerim vardır.
beynimin kıvrımları kendimi farklı kalıplara sokup insanlara olduğumdan
farklı görünmeme izin verir. ben senden nefret etmiyorum ki abi dedi. oç
tırsmamıştı hiç.. rahatlayıp tedbiri elden bırakmam için elinden geleni
yapıyor. bundan sonra bu evde dolaşırken çok dikkatli olmalıydım.
ekrem'e hiçbir şey demeden odama fırladım. charles dickens'ın iki şehrin
hikayesi eserine sarılarak ağladım. inci'de biraz takılıp durumu
anlatıyım dedim, oçları taşak geçtiler hep. son olarak joe biden'a ve
pentagon'a mailler atıp koruma istedim ama onlar da duymamazlıktan
geldi. artık kendi başımın çaresine bakmalıydım. kurşun kalemlerimin
ucunu sivriltip seksendört'ün son albümünü bilgisayarıma indirerek savaş
hazırlıklarımı bitirdim. geleceği varsa göreceği de vardı. sakinleşmek
için enrique iglesias'ın hero klibini izleyip sarah palin fotoğraflarını
gezdim. bunlardan sıkılınca üst kattan sıvıştım şükran teyzelere
gittim. kapıyı tıkladım mehmet amca açtı. amca birkaç gün sizde
kalabilir miyim? evde beni öldürmek istiyorlar dedim. hayır dedi oç..
sanırım ela'dan dolayı hayır diyordu. ela ile aramızdaki samimiyetin
sandığından fazla olduğunu belirtmek için ela bana sabahları balkondan
göğüslerini gösteriyor dedim. bir hışımla beni itti oç yere düştüm.
kapıyı kapattı sinirli sinirli girdi içeri. bu galiba bıçak getirecek
deyip geldiğim gibi sıvıştım yukarı. ben geldikten 5 dakika sonra kapı
çaldı mehmet amca geldi seslerden duydum. tam anlamadım ne diyordu da
benle ilgili olabilirdi. hiç çıkmadım odadan. babam çıktı yukarı aç
kapıyı gavat aç diye bağırdı. önder açıkbaş nasıl ünlü oldu? dedim cevap
veremeyince açmadım tabiki. kapıyı yumrukluyor oç. siktir git yoksa
seksendört'ün bir parçasını dinletirim? dedim. hala gitmedi.. blöf
yapıyorum sanıyor herhalde. neyse açtım rastgele bir seksendört şarkısı,
sesi de açtım. benim kulağımda pamuk vardı, o yanacaktı haline.. şarkı
bitince çıkardım pamukları gitmişti. böyle zekiliklerim vardır. aklımın
odalarını kullanarak insanları müziğin gücüyle hizaya getiririm. artık
uyumalıydım. her ihtimale karşı media playerda seksendört hazırdı.
kurşun kalemlerimi de masanın üstüne dizip uykuya daldım.
not: i can be your herooooo babyyyyyyy
sabah erkenden kalkıp mandalina aşırmak için mutfağa indim. arkamı bir
döndüm ekrem oç.. mandalinaları olduğu gibi düşürdüm. napıyorsun burda?
derdin ne senin? joe biden ile şu an açıklayamayacağım bir kan bağı var
aramda. ayağını denk al olm dedim korkması için. kahkaha atıp odalarına
girdi oç. ben de fırsattan istifade hemen sıvıştım. fakat rahat
edemiyordum.. koskoca evde uyanık olan sadece ikimizdik ve bana
istediğini yapması için uygun ortam vardı. başka birileri uyandı mı diye
günler önceden yatağımın altında sakladığım tepsiyi götürme bahanesiyle
mutfağa indim. daha uyanan yoktu. konuyu burcu'ya açmak için merve'nin
odasına gittim. önce kapıya durumdan biraz bahsedip tavsiyelerini
sordum. takmadı hiç oç.. daha sonra 10 kere kapıyı tıklatınca merve
açtı. ne var abi? dedi. işim senle değil sütyenini tak deyip içeri
girdim. burcu uyuyordu. hemen uyandırdım.. bak burcu dedim kardeşin az
önce kötü adam kahkahası atıp beni ölümle tehdit etti dedim. hiçbir şey
demeden gözlerini ovalıyor oç.. bak dedim burcu eğer gerçekten aşıksan
bana ona engel olursun, beni öldürmek istiyor dedim. döndü sırtını
uykuya daldı. merve de mal mal bakıyor yüzüme. gergin atmosferi
yumuşatmak için slash de ortam çocuğu oldu ha, utanmasa kibariye'ye
çalacak oç dedim. biraz gülüştükten sonra ekrem oçna görünmeden odama
çıktım. böyle çevikliklerim vardır. acil durumlarda vücudumun esneme
payını kullanır, işleri lehime çeviririm. odama çıkıp kapıyı kitledikten
sonra bir süre önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşündüm. fakat
hala ekrem'in nefesini ensemde hissediyordum.
not: i can kiss away the pain!
sonra aşağı kattan sesler duydum. anlaşılan manevi babam uyanmıştı.
indim aşağıya baba konuşmamız lazım dedim. he söyle dedi rahat bir
tavırla. konuya yumuşak girip kendisini şok etmemek için fabregas:
real'den korkmuyoruz dedim. cevap vermedi suyunu içmeye devam etti. baba
dedim ekrem'e söyle benim peşimi bıraksın, biliyorum beni öldürmek
istiyor dedim. oğlum sen gerizekalı mısın? küçücük çocukla derdin ne
senin? dedi. konuyu değiştirmek için inci'deki panpalarım annemin
göğüslerinin capsini istiyor dedim. tepkisiz kalmayı tercih etti. baba
bu çocuk beni öldürürse sorumlusu sensin haberin olsun dedim. siktir git
almayım ayağımın altına sabah sabah diye karşılık verdi. senin ben amk,
halamı mehmet amcaya pazarlamayan oç dur diye bağırdım. hata yaptığımın
farkındaydım ama bir anlık sinirle ağzımdan çıkıverdi işte. çatalı
kafama fırlattı oç kalktı ayağa bir sol direk çıkartıp 7 puanı cebine
koydu. halanlar burdayken bu saçmalıklarına bir son vermessen
geçenkinden beter ederim seni dedi. halam girdi birden mutfağa noluyor
bu sesler ne? dedi. fakir olan sizsiniz cefasını biz çekiyoruz o ekrem
oç na söyle akıllı olsun deyip odama fırladım. kalbim çok hızlı
atıyordu. youtube'a girip ''canlı yayında küfür'' videoları izledim,
biraz kendime geldim. daha sonra çıktım balkona ela'yı beklemeye
başladım. yine ekti beni amk.. bu kız kendini bulunmaz hint kumaşı
zannediyor. haberi yok ki öğrenci kızla işi pişiriyoruz. fazla naz aşık
usandırır amk. neyse şimdi karının kızın zamanı değil deyip ekrem'e
karşı eylem planı ve gerekli yaptırımları düşünmeye başladım.
not: i will stand by you forever!
bir süre odamda bekleyip ekrem'i düşündüm, enrique iglesias'ın hero
klibini izledim. herkesin uyandığından emin olduktan sonra aşağı indim.
ekrem'e rahat görünmek için halama önder açıkbaş nasıl ünlü oldu biliyor
musun? dedim. gülümsedi, bilmiyorum oğlum nasıl? dedi. valla ben de
bilmiyorum.. dedim. yeniden güldü. ortamda tam bir barış havası vardı.
böyle sempatikliklerim vardır. ortamda barış rüzgarları estirip
insanların sevecenlikle başımı okşamasını sağlarım. babam oç kıskanmış
olacak ki senin derdin ne lan bu bahsettiğin adamla? diye sordu. konuyu
değiştirmek için neden fritz zwicky 1933'te astrofizikten bahsedince
kimse giblememiş. insanlar oç dedim.. annem malı ağzını topla bak adam
gibi duramıyorsun 2 dakika dedi. joe biden'ın izindeyim ayağını denk al
dedim. ondan başka kimse ne dediğimi anlamamıştı tabi. neyse sonra olan
oldu, birden ekrem oç çıktı odadan üzerime doğru koşmaya başladı. bir an
korkudan gayriihtiyari it's rainig men diye bağırmışım. abi pepee
açsana diyor oç.. hep bilerek yapıyor. güya bana gözdağı veriyor ailemin
önünde. neyse konuyu değiştirmek için bu rasim ozan kütahyalı'nın
uzmanlık alanı ne amk? dedim ve koşarak odama çıktım. yüreğim ağzıma
gelmişti.. anlaşılan bu oç ile mücadelede evden destek alamayacaktım.
farklı insanlara ihtiyacım vardı.
not: you can take my breath away.
belki apartmandan birileri bana destek olmayı kabul eder diye tüm
apartmanı gezmeye karar verdim. 1. kattaki sarışın kadından başlamaya
karar verdim ve dairesine gittim. kapıyı tıklatınca hemen açtı kapıyı he
oğlum buyur? dedi. evimizde bir katil var ve kimse gerçek yüzünü
göremiyor. bana yardım eder misin? diye sordum. cevap bile vermeden
kapıyı kapattı. kocan benden hoşlanıyorsa bunun sorumlusu ben miyim amk?
madem öyle tatmin et herifi. neyse zaman kaybetmeden firuze teyzenin
kapısını çaldım. konuya farklı yerden girmek için geliyor, geliyor!
bestelerin efendisi geliyor! selami şahin geliyor. bu sıcak sohbet
perşembe günü saba tümer'le bugün'de diye bağırdım. oğlum deli misin
sen? bağırma ne var? diye karşılık verdi. firuze teyzenin duvarlarını
kolay kaldıramayan bir kadın olduğunu bildiğimden esra erol'un
programında şarkı söyleyen kız sürekli detone farkında mısın? deyip
sohbeti farklı bir boyuta taşıdım. böyle zekiliklerim vardır. çok yönlü
bir beyne sahip olduğumdan herkesin aklına, bilinç dünyasına uygun
çıkışlar yapar, onları kendi aklımın derin dünyasına davet ederim. bu
firuze teyze nerede ne konuşacağını bilmiyor. annen mi bir şey istiyor?
kapatıcam bak dedi. kapat oç annemden sanane deyip yukarı kata fırladım.
aramızdaki samimiyete güvenerek önce mehtap teyzeye gitmeye karar
verdim.
not: bestelerin efendisi selami şahin ile firuze teyzenin arasında duygusal bir bağ olabilir.
mehtap teyzenin kapısını çaldım, her zamanki gibi hemen açtı sağolsun.
hatice hanım 33 yaşında, 1 evlilik yaptı, 1 kızı var. istanbul'da
yaşıyor dedim. o kim oğlum, ne diyorsun yine? dedi. evimde bir katil
olduğunu kendisinin ya da eşinin yardımı olmadan ekrem'i alt
edemeyeceğimden bahsettim. yok oğlum, hadi bak işine dedi. eşiniz derken
kocanızı kastediyorum hanımefendi. bu ciddi bir konu diye karşılık
verdim. bir şey demeden kapıyı suratıma kapattı. insanlar çok kaba ve
bencil. söyleyim babama msn'den silsin mehtap teyzeyi. neyse kaybedecek
vaktim yoktu. karşı dairede düzeyli bir ilişki yürüttüğüm, adını şu an
hatırlamadığım ekşici kız arkadaşım vardı. çaldım kapıyı açar açmaz ooo
ben de seni bekliyordum, ne zamandır nerelerdesin? dedi alaycı bir
gülümsemeyle. ekşici olduğunu bildiğimden suyuna gitmek için ehehe
çeşitli şakalar komiklikler swf dedim. böyle zekiliklerim vardır.
insanlara onlardanmış gibi görünüp aklımın odalarına hapsolmalarını
sağlarım. ne var yine, ne oldu? dedi. beni öldürmeye çalışan pepee fan
bir çocuk var, gel tutalım şunu, kıralım bacaklarını? dedim. yaa neyin
kafası bu ne diyorsun yaağğ? dedi ağzını ayırarak. bozuntuya vermemek
için ehehe ironiden anlamayan nesle aşina değilim asgdhejsufds dedim.
neyse işim var deyip kapıyı yüzüme kapattı oç. hayat arkadaşımın bile
bana sırtını çevirmesi gerçekten koymuştu. fakat duygularımın esiri
olmadan işime bakmalıydım. sıra 3. kattaydı...
not: mehtap'ın kocasıyla ssg geceleri arka bahçede buluşuyorlar.
önce 3. kattaki yaşlı sinirli teyzeden başlayarak zor olanı önce
atlatmayı düşündüm. kapıyı çaldım, yaşlı olduğunu bildiğimden kapıyı
açınca allll weee areee sayiinnnggg isss giveee peaceee aaa channceeee,
give peace a chance baby, give peace a chance diye bağırdım. ne var
oğlum? ne diyorsun? dedi. daha fazla vietnam, ernesto'ya bin selam.
değil mi azizim? diye karşılık verdim. böyle devrimciliklerim vardır.
68'in ve vietnam karşıtlığının asi duruşunu yüreğimde barındırır,
duygularımı beynimle harmanlayarak insanları avucumun içine almaya
çalışırım. oğlum kapatıyorum bir şey demiyorsan? dedi. dairemde bir
çocuk var, kendisi katil. ondan kurtulmam gerek.. bir kere görünseniz
kendisine? suratınızı görünce korkar? dedim. defol oğlum, hadi diye
karşılık verip kapıyı kapattı oç. e be insaf teyzecim senle beraber
olamam, çok yaşlısın. bu yüzden darılmanın ne anlamı var? darıldıysan
duygularını bu meseleyle niye karıştırıyorsun? çıldıracam yahu, valla
çıldıracam. insanlar ne garip... sakinleşmek için enrique iglesias'ın
hero klibinin urlsini içimden tekrarladım ve karşı daireye geçtim. sıra
kapıcı görünümlü kadın ve bıyıklı kocasındaydı. kocası açtı kapıyı..
buyur? dedi. bıyıklı, kel ve şişko olduğundan hacı batak çoluk çocuk
oyunu yaaa king iyidir di mi? dedim. nasıl? dedi. adam mal galiba...
neyse evimde bir katil var ve beni öldürmek istiyor dedim. nasıl yani?
diye karşılık verdi. adam ağır mal galiba... 8 yaşında bir çocuk,
pepeyi çok seviyor. içeride okey tahtalarınız vardır sizin. birisini
getirseniz de şunun kafasına geçirsek? dedim. git akşam akşam yaaaa
deyip kapıyı kapattı oç. embesil galiba... buradan da bir çok
çıkmamıştı. tek umudum 2 numaralı sevdiceğimin annesi ve babası olan
şükran teyze ve mehmet amcaydı. merdivenleri çıkarken led zeppelin'den
kashmir'i mırıldanıyordum.
not: john lennon kel ve şişko bıyıklı amcayı görse yoko'ya şükrederdi.
şükran teyzelere çıktım, kapıyı çaldım. ela açtı kapıyı.. oha! oha! oha!
şok olmuştum. heyecanla i can be youuurrr herooo babyyy diye bağırıp
ağlamaya başladım. klibin final sahnesini canlandırmaya çalıştım fakat
ela giblemedi. daha sonra toparlanıp neyin tribindesin kızım? 2. kattaki
zaten veriyor dedim. ne diyorsun ya? deyip annesini çağırdı. şükran
teyze ne var oğlum yine, açmayacaz artık kapıyı bak? dedi. gergin
atmosferi yumuşatmak için kaley cuoco kadar sevimli bir varlık var mı
dünyada? diye sordum. böyle hoşluklarım vardır. amerikan dizileri
izleyip, oradaki tatlı hatunları hafızama alır, beynimin odalarında
onlarla yeni hayatlara yelken açarım. şükran teyze anlamıyorum ben seni
diye karşılık verdi. şükran teyze halamın oğlu ekrem, diyecek oldum
lafımı kesti oç görgüsüz. aa evet halanlar gelmiş, gelicem ziyarete
dedi. ekrem beni öldürmek istiyor, bu sorunu çözmeliyiz, kızınız dul mu
kalsın? dedim. saçmalama oğlum yine, git annene söyle uygunsa bu akşam
gelmeyi düşünüyoruz dedi. sanane annemden oç ağzın yok mu git kendin
söyle diye bağırdım ve tabiki koşarak üst kata çıktım. üst kattaki
kapıdan eve girdim ki ekrem fark etmesin. kimse bana yardım etmek
istemiyordu ve bu durum biraz garipti.. bir süre düşündükten sonra
ekrem'in tüm apartmanı örgütlediğine karar verdim. savaş baltaları şimdi
tamamen çıkmıştı.
not: kaley cuoco geceleri beni görmeye geliyor.
odama girip how i met your mother'ın yeni bölümünü açtım ve bitmesi için
dua ettim. dizi bitince bir süre önder açıkbaş nasıl ünlü oldu? diye
düşündükten sonra digiturk 112'yi açıp kardashianları izledim. artık
ekrem için harekete geçme zamanıydı. aşağıya inip dolaptan 2 mandalina
koydum cebime. herkes salondaydı... pepee pepee yaralandııııı pepee
pepee yaralandıııı diye bağırıp merdivenin köşesine saklandım. görüş
açım mükemmeldi... baktım kimse giblemiyor önemli olaannn oyun
oynamaakkkk diye tekrar bağırdım. babam hatırlayamadığım bir küfür etti.
ama ekrem oç fırladı odadan.. tuzağıma düşmüştü. böyle büyük
iskenderliklerim vardır. beynimin keskin kıvrımları sayesinde önemli
savaş stratejileri üretir, bunları pratiğe dökerken olabildiğim kadar
acımasız olurum. ekrem kapıdan fırlar fırlamaz mandalinaları kendisine
savurdum. ilk attığım isabet etmese de ikinci attığım kafasına isabet
etmişti. tek gollü deplasman galibiyetinin mutluluğuyla hızlıca odama
çıktım. ekrem oç ağlıyordu... benle dans ediyorsa bedelini ödeyecek
demektir. harlem damarımı ve büyük büyük dedemin martin luther king ile
akrabalığını bilmesi gerekiyordu. olayı kutlamak için rihanna'dan rude
boy'u son ses açıp uzun zamandır üzerinde çalıştığım kalça dansımı
yapmaya başladım.
not: kaley cuoco rihanna ile olan münasebetimden rahatsız görünüyor.
kalça dansımın zirvesinde, hazın doruğundayken kapım çalındı. müziğin
sesini kısıp kimsin? diye sordum. aç lan kapıyı itin dölü diye bağıran
babam olmalıydı. yavuz bingöl'ün keşanlı ali'yi oynuyor oluşu hakkında
ne düşünüyorsun? diye sordum. gibtirme, aç kapıyı diye bağırdı tekrar.
gibtirme derken kerem alışık'ı kastediyor oluşunu düşünüp kapıyı açtım.
açmaz olaydım... kapı açılır açılmaz klagib bir sağ direk ile puan
peşinde koştu. sanırım burnum kanıyordu ve yere düşmüştüm. karın
boşluğuma çıkardığı 2 tekmeyle nefesimi kesmeyi başardı. daha sonra
eğilip elmacık kemiklerime 2 yumruk daha çıkarttı. genital bölgeme
çıkarttığı son tekmeden sonra ayağa kalkacak halim yoktu. kulaklarımı
ısıracağını korktuğumdan onları korumaya çalışıyordum. biraz
sakinleşmesi için angela merkel ve nicolas sarkozy sence euroyu
kurtarabilecekler mi? diye sordum. o sıra sesli bir şekilde küfür ediyor
oluşundan duymadı sanırım. gelişimi takdire şayandı.. dayağına yeni
boyutlar katmış, stratejilerini çeşitlendirmişti. bu da duyduğum acıyı
daha fazla artırıyordu. böyle oçlikleri vardır. kas gücünü her geçen gün
daha fonksiyonel kullanıp bu alandaki gelişimiyle takdir toplamayı
başarır. bir süre beni rahat bırakması için ölü taklidi yapmayı denedim.
fakat ellerimi kulağımda tutuyor oluşumdan yememiş olacak ki
tekmelemeye devam etti. tamamen pestilimin çıktığından emin olunca senin
gibi adamın kalıbını gibeyim. küçücük çocuktan ne istiyorsun avradını
gibtiğim? diye bağırıp odayı terk etti. michelle rodriguez'e hakaret
edişi biraz fazla olmuştu. fakat tepki koyacak gücü o an kendimde
bulamıyordum. bayılmadan önce kulağımda yankılanan son ses yapma salim!
anlayışlı ol, biliyorsun çocuğu.. ne yaptın? diye bağıran oç halamın
sesiydi.
not: michelle rodriguez, angela merkel ile nicolas sarkozy'i yatakta basmış. kendisi söyledi...
uyandığımda yatağımdaydım. annem malı başımdaydı... her tarafım
acıyordu. oğlum nasıl oldun? ağrın var mı? diye sordu. ''because destiny
john, is a fickle bitch.'' diyerek lost'a olan özlemimi vurgulayan bir
yanıt verdim. aç mısın? hazırlayım mı bir şeyler? dedi. eti cinlerimi
küvete sakladığımı, ordan almasını rica ettim. abur cubur olmaz dur bir
şeyler hazırlayım deyip gitti mal ya... doğrulmaya çalıştım fakat her
tarafım acıyordu. aldım bilgisayarı kucağıma inci'ye girdim. serkan inci
ve joe biden'dan ses yoktu.. birkaç ateist, birkaç şakirt başlık açıp
gereksiz tartışmalara girdim. provokatif söylemlerde bulunup ortalığı
karıştırmaya çalıştım. daha sonra enrique iglesias'ın hero klibini
izleyip biraz kendime gelmeye çalıştım. vikipedi'den lüzumsuz bilgiler
edindim. babam oç geldi.. onu görünce hatırladım kulaklarım yerinde mi
diye kontrol ettim. uyandın mı lan? halini hatrını sormaya geldim bak
itlik yapma dedi. konuyu değiştirmek için 2. dünya savaşı sırasında 4.
enternasyonalde gerçekleşen kopmalardan bahsettim. halmla ekrem oç geldi
o sırada... ekrem'in hemen odadan çıkmasını rica ettim. halam oğlum
derdin ne bu çocukla? rahatsızsan eğer söyle gidelim bu evden? dedi.
gitmeyin hala, giderseniz mehmet amca'ya ayıp olur dedim. fakat ekrem'in
kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinden bahsettim. manevi babam oç
lan küçücük çocukla derdin ne senin? delirtecen lan sen beni diye
çıkıştı. fikirlerini önemsemediğimi anlaması için cyndi lauper'ın time
after time şarkısını mırıldandım. daha sonra annem elinde tepsiyle geldi
ve hadi biraz atıştır dedi. anne tepsi fobim olduğunu bilmiyor musun?
merve'nin kapısıyla arkamdan konuşuyorlarmış. getirme şunu odama diye
bağırdım. fakat bir kez taviz vermekten zarar çıkmazdı. çünkü çok
açtım... böyle uyumluluklarım vardır. beynimin derinlerinde, aklımın
labirentlerinde çok özel şeyler yaşasam da insanlara ve tepsilere karşı
gerektiğinde anlayışlı olur, durumu sorun etmemeye çalışırım. herkes
odamı terk ettikten sonra karnımı doyurdum ve tepsiyi kapının önüne
koydum.
not: benjamin linus ile troçki zamanında çok sevişmiş. eminim...
daha sonra ankaralı yasemin'nden şoför abi'yi dinleyip aşağı kata indim.
ekrem oç ortalarda görünmüyordu. sanırım savaşı kazanmıştım. merve'nin
odasına gittim. beni kapı karşıladı. sen benle ilgili tepsiyle ileri
geri ne konuşuyomuşun birader? deyip sert durdum. böyle zekiliklerim
vardır. beynimin gösterim hücreleri gelişmiş olduğundan istediğim an
istediğim görüntüyü takınıp, insanların ve kapıların ona göre
davranmalarını sağlarım. utanmış olacak ki cevap veremedi oç.. kapıyı
tıklatıp merve'nin dışarı çıkmasını istedim. ne var abi? dedi. bu
göğüslerin hali ne? bıktım senden.. ben sırf senin gelişimin için bu
evden ayrılmıyorum. bu kadar dayağı o yüzden yiyorum. şu göğüslerini
artık büyütmenin bir yolunu bul, yoksa elimle ben sündürecem dedim.
burcu atıldı ordan ne diyorsun abi sen? diye. bu işten kendini
sıyıramazsın burcu, seninkilerin de güdümlü füze olmadığı çok açık
dedim. güdümlü ne abi? dedi. ben de bilmiyorum dedim. gerekli uyarıları
yaptığımdan bir şekilde bağlayıp odama çıkmalıydım. lars ulrich dave
lombardo'nun taşağını yisin di mi yaaaa?? dedim. cevap vermediler..
fırsattan istifade odama fırladım.
not: ankaralı yasemin dave lombardo ile dikmen'de buluşuyormuş.
babamı aldım karşıma. sen beni neden sürekli dövüyorsun oç? dedim
patlattım bir tane. sonra bir kafa gömdüm, iyice mayıştı. yere yığılınca
tekmelemeye başladım. acımıyordum... ağzı burnu her yer kan içindeydi.
michelle rodriguez geldi, yapma aşkım değmez dedi. annemin neden çıplak
oturduğuna anlam veremiyordum.. derken uyandım. baktım saat sabah 9
olmuş. gördüğüm rüyanın etkisiyle ter içindeydim. bir duş alıp kendime
geldim. enrique iglesias'ın hero klibini harun kolçak'ın gir kanıma
dansıyla süsledim. aşağı indim baktım halamlar valiz hazırlıyor. ekrem
oç hiç yüzüme bile bakamıyordu, tek çaresi evi terk etmek olmuştu. böyle
kuva-yi milliyeliklerim vardır. aklım ve yüreğim sayesinde girdiğim
savaşlarda ustaca savaşır, kazanmak için elimden geleni yaparım. oo
gidiyor musunuz hala? dedim. evet evladım, sağol her şey için diye
karşılık verdi. gergin atmosferi dağıtmak için gidin tabi ya eniştem
evde düz duvara tırmanıyodur ehehe dedim. hiç cevap vermeyip son
hazırlıklarını tamamladı. babam arkaürecekmiş bunları terminale, bir an
önce çıkalım deyip vedalaşarak gittiler. artık zaferim resmileştiğinden
kutlamalar başlamalıydı. kapı kapanır kapanmaz telefondan quenn'den we
are the champions açtım. ellerimi iki yana açtıktan sonra ortada
kavuşturdum, kafamı yere koyup bir takla attım. daha sonra çoraplarımı
çıkarıp halı üzerinde moonwalk yaparak figürlerimi tamamladım. müziğin
ruhuna uygun olarak ağır çekimde ağlayarak seviniyor gibi yaptım. annem
sanırım hareketlerime anlam verememişti. mal mal bakıyordu amk.. ruhsuz
bu kadın.
not: freddie mercury ile harun kolçak arasında bir ilişki olabilir. çok meşgul olmasam bu durumu araştırabilirdim.
çıktım odama inci'de yaşadığım mutluluğu paylaştım. kimse giblemeyince
oturup bir süre önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşündüm. daha
sonra merve'nin odasına indim. kapı çıktı karşıma.. kapı seni affettim
la keyfim yerinde keranacı dedim. hiç tepki vermeden yüzüme baktı. neyse
takılmayıp tıkladım, merve uyanmıştı zaten açtı hemen kapıyı. ne oldu
abi? dedi. burcu esmersoy'un ayak parmaklarını gördüm, buraya
sığınabilir miyim? dedim. off abi pff xs türevi bir cevap verdi. geçtim
hemen içeri burcu'nun gidişi senin için çok iyi olacak. onun göğüsleri
seninkileri kıskanıyor, bu yüzden geceleri gelişmelerini engelliyordu
dedim. ne diyorsun abi yine? defol dedi. ben gördüm geceleri, bak
dediğime geleceksin dedim. baktım bu sinirleniyor bir şey demesine izin
vermeden yıl 2012 olacak hala müjdat gezen'i usta tiyatrocu sanan var di
mi yaaaaa?? diye sordum. cennet mahallesi güzeldi diyor mal amk. konuyu
uzatmayıp ela'yı bize ne zaman davet edeceksin? diye sordum. bana niye
söylüyorsun abi? söyle anneme şükran teyzeyi davet etsin dedi. annemden
sanane merve sana oç demek istemiyorum deyip fırladım odadan.
not: cennet mahallesi, akasya durağı ve arka sokaklar kızların göğüslerinin gelişimlerine zararlı.
neyse geçtim yeniden odama serdar ortaç'ın kliplerinden ayıkladığı
manitaların sayısını hesapladım. sonra twitter'a, inci'ye baktım ne joe
biden'dan ses var ne inboxımda bir hareketlilik... face durum
güncellememi ''alem arka olmuş.'' yapıp 2 beğeni aldım. kapım tıklandı.
kimsin? dedim. aç kapıyı diye karşılık verdi. ses renginden anladığım
kadarıyla babamdı. böyle zekiliklerim vardır. bazı durumlarda
gözlerimden yardım almasam da keskin zekam sayesinde yerinde çıkarımlar
yaparım. barcelona mı real madrid mi? dedim. aç kapıyı diye yineledi.
sinirlenmeye başladığını hissettiğimden kapıyı açmak zorunda kaldım.
kalk berbere gidecez dedi. ben gelmem.. dedim. kalk gibtirme belanı
papaza döndün deyince ben de okan bayülgen'in editörleri kadar elit ve
uzun saçlı görünmek istiyorum dedim. fakat ikna olmuş görünmüyordu.
ortamı yumuşatmak için acun ılıcalı'nın sempatik fifa 98 hikayesini
anlattım. düş önüme gidiyoruz avradını gibtirme bana dedi. michelle
rodriguez'e laf dokundurması gittikçe kanıma dokunuyordu. bu adam
haddini aşmaya başlamıştı. fakat dayak yeme riskim olduğundan mecburen
üstümü giyindim, evden çıktık.
not: acun aslında evdeymiş, arkadan arkadaşları da türkçe şarkı söylemişler afjheswnhıvgknrewslge ne güldük.
neyse gittik berbere girer girmez konuyu değiştirmek için haluk bilginer
de ye ye bıkmadı amk, hala seslendirme yapıyor aç gözlü oç diye
bağırdım. babam ne bağrıyon len? tarzı köylü bir tepkiyle kafama vurdu.
berber bana katılıyor olacak ki gülümsüyordu. buyurun abi dedi oturduk
yan yana. oç beni çırağa tıraş ettirdi. ne olsun abim? dedi çırak
samimiyetinden yüz bularak mehmet amca'ya dikkat etmesini, o adamın
kendisinin teyzesiyle bir alakası olabileceğini belirttim. babam oç
atladı ordan takılma sen ona, amerikan yap dedi. birden fırladım
ayağa... yankee go home, askerinle üslerinle, hamburgerinle defol!!
diye bağırdım. fırlayacaktım dükkandan ama oç kapıyı açamadım. sinirim
yatışınca efendi efendi geçtim yerine. uygun bir dille çırağa bazen
teorik devrimci gibi görünmem gerekebildiğini, amerikan tıraşının uygun
düşmeyeceğini anlattım. makina tıraşıla 9 a vurması konuşunda anlaşıp
işe koyulduk. hiçbir koşulda dayamasına izin vermeyeceğimi, kız
arkadaşım ekşici olduğundan o geyiği çok iyi bildiğimi belirttim.
anlamış görünmüyordu, mal mal baktı. tıraşım bitince babamınkinin
bitmesini beklemek için gazetelerin resimlerinde göz gezdirdim. ''sevgi
koydular ülkenin yaa??'', ''ama bunlardan da iyisi yok be kardeşim kime
verelim?'', ''vay amk herifin arabasına bak aga'' türü çeşitli sohbet
açıcı berber cümleler ettim. gerekli reaksiyonu alamadım. babamın tıraşı
da bitince berber sağolasın abi, yengeye de selamlar diyecek oldu;
sanane annemden oç deyip hızla uzaklaştım.
not: haluk bilginer, teorik devrimcilere cinsel arzular besliyor.
apartmana döndüğümüzde merdivenlerde ela'ya rastladım. beremi çıkarıp
kafamı gösterdim, tepki vermedi. nasılsın ela? dedim. iyi ya
uğraşıyoruz, sen nasılsın? dedi. konuyu değiştirmek için yıl 2012 olacak
hala nihat doğan'a, sabri sarıoğlu'na falan gülenler var di mi yaaa?
diye sordum. iyi günler diye karşılık verdi.. ne alaka şimdi amk? bu
millet harbi bir garip. neyse çıktım odama youtube'dan enrique
iglesias'ın hero klibini izledim. finalinde yine ağlamaklı oldum. harun
kolçak posterime bakıp hayatın anlamını sorguladım. daha sonra merve'nin
odasına indim. kapıya, berberin kapısıyla ne ilgin var oç? o nerden
biliyor benle mevzun olduğunu? diye bağırdım. merve sesten irkilmiş
olacak açtı kapıyı. vahey kılıçarslan ev dizaynı programları yapmayı
bırakmadan göğüslerini büyütmesi gerektiğini söyledim. pff defol,
uğraşamam xs türevi bir cevap verdi yine. hem ortamı yumuşatmak, hem de
kızın üstüne yavaş yavaş gitmek için samimi bir tavırla; bu reyting
rekorları da nasıl rekorlarsa amk her hafta kırılıyor di mi yağğ? dedim.
tamam abi hadi çık falan dedi yine. kevaşelik yapma insanların yüzüne
bakamıyorum artık, incideki panpeytalarım benle taşak geçiyor deyip
patlattım tokadı. bu ağlamaya, bağırmaya başladı. babam oç duymuş
sesleri geldi ve elmacık kemiğime bir sağ direk patlatarak günü puansız
geçmedi.
not: vahey kılıçarslan bizim kapıya halleniyor.
odama koştum hemen, uyuyana kadar önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu
düşündüm. sabah erkenden kalkıp twitter'a ve inci'ye baktım. joe biden'a
''we are living america, coca cola sometimes war'' diye mention atıp
gözdağı verdim. serkan inci'ye ''bana yardımcı olursan dilenmek zorunda
kalmassın, babam zengin.'' diye pm attım ve cevapları beklemeye
başladım. sonra kız arkadaşımın dairesine inmeye karar verdim. tıkladım
kapıyı, hemen açtı sağolsun. ohio eyaletinde seçim kampanyaları oldukça
çekişmeli geçmektedir ve başkanlık adayları mücadelede son aşamaya
gelmişlerdir. başkan mike morris 'in (george clooney) kampanya basın
sözcüsü olan stephen myers (ryan gosling) morris'e sadık biçimde var
gücüyle çalışırken, birden politik bir skandalın içene doğru çekildiğini
fark eder. şimdi bir karar verme sırası ondadır... ides of march!
izler misin benimle dedim? hayır teşekkür ederim, biraz meşgulüm diye
karşılık verdi. bırak mastürbasyonu, gel bak yarısında çıkarız dedim.
ekşici olduğunu bildiğimden bu şekilde ikna edebileceğimi düşündüm.
böyle zekiliklerim vardır. insanları istemeseler de beynimin odalarına
hapseder, orda onlara küçük oyunlar oynayarak istediğim konuda ikna
etmeye çalışırım. fakat kız arkadaşım meşgul olduğunu, artık kapıyı
kapatması gerektiğini söyledi. konuyu değiştirmek için amerikan sineması
neymiş ya, haneke kinq bence dedim. kapıyı hiçbir şey demeden kapattı.
bu insanlar ne kaba amk.. herkes asosyal amk apartmanında.
not: till lindermann pussy klibi için anneme teklif getirmişti.
çıktım odama, eti cinlerimin bittiğini farkettim. inip annemi
uyandırmalıydım. girdim odalarına, baakk esra erol anlatıyor, neler
neler tanıtıyor baak. esra erol anlatıyor, neler neler tanıtıyor?
advertorial advertorial advertorial advertorial diye bağırdım. annem bir
kafasını kaldırdı, yeniden yattı. babam oç hiçbir şey demeden bir
hışımla yataktan fırladı. hemen mutfağa fırladım. böyle çevikliklerim
vardır. kas gücüm ve vücudumun esneme payı sayesinde herkesten önce
planlarımı uygulamaya koyarım. kapıyı kilitlemeye çalışırken oç vurup
açtı. lan ne bağırıyorsun sabah sabah? diye çıkıştı. şiddet
uygulamamasından bulduğum samimiyetle baboş makarna yap da yiyek la
deyip behzat ç.'ye gönderme yaptım. yarramın başını ye diyerek son
derece düzeysiz, kalitesiz, kendisine yakışan bir cevap verdi. hiçbir
şey demeden odama çıktım. enrique iglesias'ın hero klibini izleyerek
finalini ağlayarak canlandırdım. babam girdi birden içeri, aklımı
gibiyim kapıyı kilitlemeyi unutmuşum. o kolye ne lan? ne ağlıyorsun? ne
oluyor yine amk? dedi. konuyu değiştirmek için spinoza'nın külli
determinizminden ve bu öğretinin fonksiyonelliğinden bahsettim. aval
aval suratıma bakmaya devam etti. ne vardı baba? çabuk söyle daha soner
sarıkabadayı dansıma çalışmam gerekiyor dedim. annenle düşündük, senin
bir işe başlamana karar verdik dedi. ne işi amk, ben çalışmaya çoktan
yüz çevirdim. boşa mı kosmos izlettik size oçları? diye bağırdım. lan
bağırma, lafını bil patlatırım bir tane diyerek gözdağı verdi. internet
cafe'de çalışacaksın, bizim yılmaz'ınkinde. konuştum ben onla seni
bekliyor dedi. konuyu değiştirmek için gogol'un, ölü canlar'ın 2.
bölümünü el yazımlarını yakarak imha etmesinden duyduğum acıdan
bahsettim. fakat bana mısın demedi oç. bugün gidecez, yarım saate hazır
ol dedi. britney spears'ten criminal'ın ezgilerini mırıldanıp
giblemediğim ifadesi vermeye çalıştım. fakat pek takıyor görünmüyordu.
mecbur gidecektik artık.
not: spinoza ve gogol dönemin şartları gereği anal yoldan birlikte olmuşlar.
neyse çıktım babamla evden gittik net cafeye. yılmaz oç çay içer
misiniz? dedi cevap vermedim tavrımı anlasın diye. bak bu masada
oturacaksın masa açıp kapatacaksın, paraları alacaksın vs.. dedi. konuyu
değiştirmek için burcu esmersoy'un ayak parmaklarından bahsettim. neyse
babam oç gitti, ben de ana makinanın başına geçtim. inci'ye girdim
durumu anlattım, gibleyen olmadı. twitter'a iş hayatının zorluklarıyla
ilgili tweetler attım. face e girip merve'nin sınıf arkadaşı ozan'ın
duvarında ismail türüt fotoğrafları paylaştım. fakat zaman geçmiyordu..
yılmaz oç da annemden hiç bahsetmeyince kaçmak için bir fırsat
bulamadım. üstelik 24 numaralı masada oturan adam beni kesiyordu.
rahatsız edici bakışları 15 dakika sürünce rahatsız olup yanına gittim
ve birlikte olmamızın mümkün olmadığını uygun bir dille belirttim. ne
diyorsun lan sen? sen kimsin? vs.. gibi konuyu değiştirmek için bazı
anlamsız sorular sordu. yılmaz oç nin yanına gidip ben burda çalışamam,
bu ne gevşeklik? babam beni buraya apaçilere gibtir diye mi getirdi?
deyip koşarak uzaklaştım. böyle zekiliklerim vardır. işime gelmeyen
durumlarda zekamı devreye sokar, olaydan sıyrılmasını bilirim. eve
vardığımda apartmanda kız arkadaşım ile karşılaştım. naber? dedim.
iyidir senden? dedi. konuyu değiştirmek için khloé kardashian odom
takes... new orleans? not so fast! diye bağırdım. neyse gitmem lazım
deyip anneme selam söylemeye kalktı. annemden sanane oç deyip eve
çıktım.
not: net cafede ferre izlenmiyor amk
annem beni görünce şaşırdı. merve evde mi? diye sordum, çıktığını
söyledi. odasına gidip kapıyla artık aramızdaki husumeti sonlandırmamız
gerektiğini, eski dostlara böyle tavırların yakışmadığını söyledim.
anlayışla karşıladı. kapıyla arayı düzeltmem moralimi biraz düzeltse de
işten çıkmamı babama nasıl açıklayacağım konusu kafamı kurcalıyordu.
kafamı dağıtmak için enrique iglesias'ın hero klibinin youtube urlsini
harun kolçak posterinin arkasına yazdım. daha sonra bir süre önder
açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşündüm. çıktım üst kattan şükran
teyzelerin daireye indim. şükran teyze kapıyı açar açmaz konuya farklı
yerden girip kafasını karıştırmaya çalıştım. kenan doğulu'nun ex aşkım
şarkısını söyleyip soner sarıkabadayı dansımı sergiledim. böyle
zekiliklerim vardır. keskin zekam ve önlenemez yeteneğim sayesinde
müziğin ve dansın gücünü kullanarak işlerimi yoluna koyarım. ne var
oğlum? dedi. akşam babamın gelip beni döveceğini, babamın beni burcu
esmersoy'un ayak parmaklarından bile daha fazla korkuttuğunu, gece
evlerinde kalmak istediğimi belirttim. git oğlum işine deyip kapıyı
yüzüme kapattı. oç ayda yılda bir işimiz düşüyor, yardım etsen
gibiyorlar mı? gerçi gibseler yardım eder.
not: harun kolçak, burcu esmersoy'un ayak parmaklarından daha çekici.
daha sonra odama çıktım. immanuel kant'ın izzet altınmeşe ile ne alakası
olabileceğini düşündüm. akşam olmuştu, manevi babam oç her an
gelebilirdi. gerginliğimi üzerimden atmak için digiturk 112 yi açtım,
izlemeye başladım. kapı çaldı, babam nerede o eşek yukarıda mı? diyerek
eve girdi. koşarak yukarı çıktı. namaz kılıyor taklidi yaptım, fakat
kardashianlara doğru secdede durduğumu görünce daha da sinirlendi. ne
yaptın lan yine şerefsiz? kalk yemem bu ayakları deyip tekmeyi vurdu.
sol direğiyle yine 3 puanı cebine koymayı bildi. dur baba diye bağırdım,
bir an duraksadı.. konuyu değiştirmek için ''öyle oyuncular gördüm ki;
değil hrıstiyan, değil müslüman insan bile değillerdi.'' dedim.
kültürsüz oç hamletten ne anlar? senin avradını giberim çocuk. ben senle
ne yapacam böyle? iş yok güç yok onun bunun karısına kızına laf edersin
vs.. bir ton saçmaladı. cevap vermedim. bak oğlum söyle ne istiyorsan
onu yapalım? dedi. merve'nin göğüslerinin derhal büyümesi gerektiğini
anlattım. ağza alınmayacak birkaç laf daha etti ve odamı terk etti. ucuz
atlatmıştım...
not: immanuel kant, ophelia'yı gibiyor.
bir sol direk dışında sağlam bir darbe almadan akşam dayağını atlattığım
için mutluydum. bu olayı harun kolçak'ın gir kanıma şarkısında çıplak
moonwalk yaparak kutladım. önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşünüp
daha sonra merve'nin odasına indim. kapıya how i met your mother'ın
7x12'sini izlemesi gerektiğini, çok duygusal bir bölüm olduğunu
söyledim. kapıdan ses gelmeyince tıklattım, merve açtı. ne var abi?
dedi. eğer gelecek haftaki doğum günüme kadar göğüslerini yeteri kadar
büyütmezse sürpriz partime katılamayacağını söyledim. ne yapıyım senin
partini? kimse gelmez zaten dedi. ağır konuşmuştu... duygusal havayı
dağıtmak için david fincher'ın the girl with the dragon tattoo'su 13
ocakta sinemalarda dedim. gider misin abi, işim var dedi. mastürbasyon
yapmak istediğini anladığımdan anlayışlı bir abinin yapması gerektiği
gibi odayı terk ettim. fakat doğum günüm ile ilgili söyledikleri kanıma
dokunmuştu. büyük bir parti yapıp onu sözlerinden dolayı
utandırmalıydım.
not: joe biden'a david fincher yoluyla ulaşabilirim.
doğum günüme 6 gün vardı. inci'den, twitter'dan ve apartmandan herkes
zaten benim için sürpriz bir şeyler hazırlıyordu, farkındaydım. ama
merve'yi utandırmak için benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.
facebook'a girip merve'nin sınıf arkadaşları ali can, ozan, ismail,
tuğçe ve yeliz'in duvarlarına annem ve benim fotoğraflarımızı koydum.
umarım ima ettiğim şeyi anlayacaklardı. daha sonra doğum günü üzerine
3-4 şarkı paylaşıp dikkati üzerime çektim. inci'deki panpeytalarımın
hazırladığı sürprizi bozmamak için sadece off doğum günlerini de hiç
sevmem vb.. başlıklar açtım. gibleyen olmadı ama beni olaya uyandırmamak
için yaptıklarının farkındaydım. böyle zekiliklerim vardır. aklımın
verimliliği ve zekamın kıvraklığı sayesinde her olayı kavrar, ona göre
davranır ve insanları mutlu etmesini bilirim. twitter'dan joe biden'ı
partime davet ettim. sosyal medyada gerekli çalışmaları yaptıktan sonra
sıra apartmana gelmişti. enrique iglesias'ın hero klibini izledikten
sonra işe koyuldum.
not: serkan inci'nin hediyesini kabul etmem. boşa yollamasın...
1. kata indim, sarışın kadından başladım çalışmalara. tıkladım kapıyı,
hemen açtı sağolsun. fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi diye
bağırıp soner sarıkabadayı dansımı sergiledim. oğlum vallahi şimdi
olmaz, çabuk söyle ne söyleyeceksen diye karşılık verdi. gelecek hafta
doğum günüm var. eğer babamla aynı ortamda bulunmaktan rahatsız olmazsa
eşiniz ile birlikte bekliyorum dedim. hiçbir şey demeden kapattı yüzüme
kapıyı oç. zaman kaybetmeden firuze teyzenin kapısını çaldım. kapıyı
açar açmaz konuya farklı yerden girmek için hegel'in evreni ''maddeleş
bir fikir'' olarak gördüğünü ve bu yüzden heraklitos'un değil, hegel'in
diyalektiğin babası sayılması gerektiğinden bahsettim. ne diyon oğlum
sen? diye karşılık verdi cahil oç. eşiniz evde mi? dedim. yok dedi.
eşiniz derken kocanızı kastediyorum hanımefendi. evde mi? diyerek sorumu
tekrarladım. söyle ne söyleyeceksen bana dedi. gelecek hafta doğum
günüm olduğunu, kendilerini de aramızda görmekten mutluluk duyacağımızı
belirttim. annenin haberi var mı? diye sordu. sanane annemden oç deyip
üst kata fırladım.
not: firuze teyzenin harun tekin ile olan ilişkisinden eşinin haberi yok. eşi derken kocasını kastediyorum.
sıra mehtap teyze ile ekşici sevgilime gelmişti. mehtap teyzeden
başladım. açtı kapıyı buyur oğlum? dedi. gelecek hafta doğum günüm var
gelirseniz beni mutlu edersiniz dedim. maalesef evladım, uygun değiliz
dedi. ikna edebilmek için enrique iglesias'ın hero şarkısını söyleyip
rihanna-rude boy dansımı yaptım. ne kadar eğleneceğimizi anlamasını
istiyordum. böyle zekiliklerim vardır. aklım ve dans kabiliyetimin
yardımıyla insanları daha çabuk durumdan haberdar eder, olayları lehime
çevirmeye çalışırım. yok oğlum sağol deyince konuyu değiştirmek için
''ıııığğğağğğğğ'' lı hidayet türkoğlu taklit performansımı
gerçekleştirdim. kapıyı yüzüme kapattı. sıra karşı dairedeki sevdiceğime
gelmişti. açtı kapıyı oo buyur, yine ne var? dedi. sevişmenin zamanı
değil, sana önemli bir şey söylemeliyim dedim. ilgilenmiyorum diye
karşılık verince ortamı yumuşatmak için akasya durağı sinan esprileri
patlattım. daha sinirlenmiş görünüyordu.. haftaya doğum günüm var, gelir
misin? dedim. hayır deyip yüzüme kapıyı kapattı. insanın sevgilisinin
bile ona böyle davranması gerçekten canını sıkıyor. hero'yu mırıldanıp
üst kata çıktım.
not: i can be your heroooooo babyyy
3. kata çıkarken benim hiç bir bilgisayarım olmadığını, facebook'u,
twitter'ı sadece televizyondan duyduğumu farkettim. nasıl olabilirdi ki?
kafam karışıyordu yine. sakallının dayağını yememek için sustum. 3.
kata çıktım, yaşlı teyzeden başladım. açtı kapıyı sağolsun, ne var
evladım? dedi. yaşlı olduğunu bildiğimden frank sinatra - new york, new
york'u seslendirdim. soner sarıkabadayı dansımla da süsledim ki bu çağa
da ayak uydurabilsin. böyle zekiliklerim vardır. insanları kendi
koşullarında değerlendirir, beynimin odaları sayesinde durumu kontrol
altına alırım. işim var oğlum, ayakta zor duruyorum sakallı gelecek
yoksa söyle ne diyorsun? dedi. sakallı artık bana bir şey yapamazdı ama
konuya girmeliydim. gelecek hafta doğum günüm var, gelir misiniz? dedim.
bırakmazlar dedi.. ne diyor bu kadın amk neyin kafasını yaşıyor
anlamıyordum. konuyu değiştirmek için ona biraz önder açıkbaş'tan ve
nasıl ünlü olduğundan bahsettim. kapıyı yüzüme kapattı. ama önder
sorununu çözdüğümden birinin haberi olması olumlu bir gelişmeydi. sıra
kapıcı kılıklı kadındaydı. tıkladım kapıyı ne var? dedi açar açmaz kaba
oç. fakir olmanıza rağmen gelecek hafta gerçekleşecek olan doğum günüme
gelmeniz beni mutlu eder dedim. gelemeyiz, sağol deyip kapıyı yüzüme
kapattı. bu insanlar ne kötü amk... ulan fakir ayda kaç kere pasta
yiyorsun amk bir hayrımız dokunsun dedik. neyse..
not: sakallı adam yine beni bulursa bir daha televizyon izleyemezdim.
şükran teyzeye çıktım, fakat kapısı kapalıydı. açmadı da hiç.. sakallıyı
gördüm alt katta fırladım eve. anne diye bağırdım, bakan olmadı.
bembeyazdı her yer yine, 2 yıl önceki gibi. başım ağrıyordu.. baba
neredesin? sakallı geliyor yine, biliyorum o değilsin sen dedim. yine
kimse giblemedi. merve'nin odasına gittim, ne kapı vardı ne merve. oda
da yoktu. hemen odama fırladım kapıyı kilitlemeye çalıştım, anahtar
yoktu. bembeyazdı her yer, bilmeleri lazım sevmiyorum beyazı. televizyon
izlemem lazımdı artık. televizyon izlemezsem aklımın keskinliği ve
beynimin odaları beslenmiyordu. sakallının ayak sesleri geliyordu, ama
ben bu dünyadan çok rahatsızdım. dönmek istiyordum, ama bu kez
olmuyordu. sakallı gittikçe yaklaşıyordu. ağlamaya başladım. ağlayınca
daha bir deli muamelesi yapıyorlar insana. sakallı girdi, o babam
değildi, adı da salim değildi ilk defa kabullendim. sopasıyla yüzüme
vurdu, ellerimi kanattı. tekmeledi her yerimi. sonra daha rahat
edebilmek için odasına çekti beni. bıktım senden! çıkmayacaksın
alanından, rahatsız etmeyeceksin diğerlerini, televizyon da yok artık
diyerek vurmaya devam etti.
not: deli falan değilim ben.
işleri bitti, yazmak için şimdi vakit bulabildim. kağıt yine kan oldu.
sopayla çok dayak yedim, yumruklar, 3 puanlar hepsi güzeldi. ama
bıçaklanmanın acısını ilk defa yaşıyorum sanırım. ilk yazmaya başladığım
günlerde de az daha bıçaklanıyordum ama hademe engellemişti sağolsun.
babamdan dayak yemek güzeldi.. sakallı olunca kötü. şunu farkettim; sizi
seven birinin dayak attığını düşündüğünüzde acıyı fazla
hissetmiyorsunuz. o yüzden deli değildim bence ben, kendimi
rahatlatıyordum. dünyamın içinden çıkmak kötü oldu. enrique iglesias,
esra erol, önder açıkbaş kızgınlardır şimdi bana. ama çok canım acıyor..
bir daha televizyon izlemeyeceğimi söyledi sakallı. fakat bu kanamayla
fazla yaşamayacağımı biliyorum, böyle zekiliklerim vardır. akşam oldu,
kendime ait olan tek şey el feneriyle yazıyorum şu an. her yer çok
sessiz.. kimsenin umurunda değilim. yalnız ölmek gibisi yok. edebiyat
öğretmeni olduğum günlerin avantajını çok kullandım burada. neyse daha
fazla yazmam, 1 saate ölmüş olurum hero klibinin finalini
gerçekleştirmek istiyorum. sonun bu olduğunu bildiğimden yazdım bunları
defterime. bulan okuyan olursa, 1 kişi tarafından da hatırlanmak güzel
olur benim için. sanırım son satırlarım bunlardı..
not: baba, çok özledim çocukluğumu, 1 yaşında ölen kız kardeşimi, kanserden ölen annemi.. en çok da senin dayaklarını.
14.11.2011
alper
anlatılmak istenen : panpamızın annesi babası kızkardeşi ölmüş tımarhanelik
olmuş (yada insanlar öyle sanmış) ve kendi dünyasını yaratmış orada
kendisini döven görevliyi babası olarak düşünmüş çünkü öyle daha az acı
çekiyormuş ve hastanedeki diğer5-6 kişiyi ailesi-komşusu vs. olarak
görmek istemiş televizyondan gördüğü şeylerlede dünyasını beslemiş
(twitter-facebook-önder açıkbaş felan) ama bence bu bin kitap yazacak
veya ona benzer bişeyler yapacak burdada kendini denemiş başlığın adının
böyle olmasının sebebi incide bu hikaye başka türlü dikkat çekmezdi
alıntı...